top of page

MÜŞKİLÜ’l-KUR’ÂN (Eleştiriler ve Cevaplar)

Yazarın fotoğrafı: MUSTAFA ALİ UÇAR MUSTAFA ALİ UÇAR

Müşkülül Kur'an, Kur'an'da anlaşılamayan, zor veya karmaşık görünen ayetler ve anlam zorluklarıdır. Bu tür ayetler, anlamın açığa kavuşması veya doğru bir şekilde anlaşılması için özel bir dikkat ve açıklama gerektirir. Müşkülul-Kur'an'a dair çözüm önerileri, tefsir ilminin yöntemlerine dayanır ve özellikle dilsel, tarihsel, mantıksal bağlamları dikkate alır.

Bu tür zorlukların çözülmesinde genellikle aşağıdaki yöntemler kullanılır





  1. Arapçanın incelenmesi: Ayetlerin doğru anlaşılabilmesi için Arap dilinin grameri ve anlam incelikleri göz önünde bulundurulur.

  2. Tefsir ve rivayetler: Önceki tefsir alimlerinin görüşleri ve peygamberin (sav) hadisleri ile açıklamalar yapılır.

  3. Bağlam (siyâk ve sibâk): Ayetin indiği dönemin ve olayların dikkate alınarak metnin anlamı açığa kavuşturulmaya çalışılır.

  4. Dilsel açıklamalar: Arapçadaki kelimelerin çok anlamlı olması veya eski dildeki özel kullanımlar dikkate alınarak yorum yapılır.

  5. İzah ve açıklamalar: Özellikle İslam alimleri tarafından yapılan izahlar ve açıklamalar, anlaşılmayan yönleri netleştirir.


Bu meselelerin çözümü, genellikle zorlu yorumlar gerektirdiğinden, uzmanlık ve derinlemesine bilgi isteyen bir alan olarak öne çıkar.


Müşkülül-Kur'an'a örnek olabilecek bazı ayetler, anlam açısından karmaşık veya birden fazla yoruma açık olabilen ayetlerdir. Bu ayetler, doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için derinlemesine tefsir ve açıklama gerektirir.


1. Ayet: “Ben, gerçekten her şeyi bir yazı ile belirledim.” (Al-A'raf, 7: 154)


  • Sorun: "Her şeyin yazılmış olması" ifadesi, bazı yorumcular tarafından Tanrı'nın kaderi veya iradesi ile ilgili olarak incelenmiştir. Bu tür bir ayet, kaderin önceden yazıldığı anlayışını destekler mi yoksa her şeyin yaratılmadan önce Allah tarafından bilinmesi anlamına mı gelir? Ayetin çözümü, özgür irade ile ilahi takdir arasındaki ilişkiyi anlamaya dayanır.

  • Çözüm: Bu tür ayetlerde, "yazılmış" ifadesi genellikle Allah'ın ilminden ve takdirinden bahseder. Yani, her şey Allah'ın ilminde var olmuştur, ama bu, insanların özgür iradelerini kullanmalarını engelleyen bir durum değildir.


2. Ayet: "O, gökleri ve yeri altı gün içinde yarattı. Sonra Arş’a istiva etti.” (Al-A’raf, 7:54)


  • Sorun: Allah’ın Arş’a istiva etmesi, çeşitli yorumlara neden olmuştur. "İstiva" kelimesinin ne anlama geldiği ve bunun nasıl anlaşılması gerektiği tartışmalıdır. Bazı alimler, bunu fiziksel bir yer değiştirme olarak anlamış, bazıları ise Allah'ın kudretinin tüm evrene egemen olması anlamında yorumlamıştır.

  • Çözüm: İstiva kelimesinin anlamı, yer değiştirme değil, Allah'ın mutlak egemenliğinin bir ifadesi olarak ele alınmıştır. Yani bu ayet, Allah’ın evrendeki kudretini gösteren bir anlatım biçimidir, fiziksel bir oturuş veya yer değiştirme anlamında değil.


3. Ayet: “O gün ne mal fayda verir ne de evlat.” (İbrahim, 14: 37)


  • Sorun: Bu ayette "mal" ve "evlat" kavramlarının fayda vermeyeceği belirtiliyor. Ancak, bu kavramlar insanların dünyadaki en değerli şeylerinden bazılarıdır. Ayetin anlamı, gerçekten bu unsurların değersiz olduğu mu yoksa başka bir anlam mı taşıdığı konusunda tartışmalar yaratmıştır.

  • Çözüm: Bu ayet, kıyamet günü insanların dünyadaki sahip olduklarından bağımsız olarak, yalnızca iyi amellerin değerli olduğunu ifade eder. Yani, mal ve evlat, sadece dünyada geçici değerler olup, ahirette gerçek değeri olan şey, iman ve ameldir.


4. Ayet: “Her şeyi en güzel şekilde yaratmışken, bir insanı kararmış gözlü yaratmakta ne sakınca vardır?” (Saffat, 37: 80)


  • Sorun: "Kararmış gözlü yaratmak" ifadesi, bazılarına göre bir fiziksel eksiklik gibi algılanabilir. Bu, Allah’ın her şeyi mükemmel yarattığı inancı ile çelişiyormuş gibi görünebilir. Fakat burada yaratılışın mükemmelliği farklı bir boyutta ele alınmalıdır.

  • Çözüm: Bu ayet, Allah’ın her yarattığını bir hikmet ve düzen içinde yarattığını anlatmaktadır. "Kararmış gözlü" yaratmak, insanların fiziksel durumlarından farklı bir anlam taşımaz. Yaratılışın mükemmelliği, sadece görünüş değil, aynı zamanda her bir varlığın fonksiyonu ve amacında gizlidir.


5. Ayet: “Gerçekten Allah her şeyin yaratıcıdır ve o her şeye kadirdir.” (Az-Zumar, 39:62)


  • Sorun: Allah’ın her şeye kadir olduğu vurgulanan bu ayet, yaratılışın Allah’a ait olduğunu belirtirken, başka bir açıdan insanın özgür iradesini ve sorumluluğunu nasıl etkiler? Buradaki "kadîr" kelimesinin anlamı nasıl olmalıdır?

  • Çözüm: Allah’ın her şeye kadir olması, mutlak iradesinin ve kudretinin ifade edilmesidir. Bunun, insanların özgür iradeleriyle çelişmediğini anlamak önemlidir. İnsanın sorumluluğu, onun özgür iradesiyle verdiği kararlarla bağlantılıdır. Allah’ın kudreti, insanın seçimlerinin önünde bir engel oluşturmaz.


1. Ayet: “O gün, hiç kimseye bir zarar vermeyecek, yalnızca Allah’a ait olan doğru şefaat dışında.” (Tâhâ, 20:109)


  • Sorun: Bu ayet, kıyamet gününde şefaatin varlığını ifade eder, ancak bu şefaati kimlerin yapabileceği ve bunun anlamı tartışmalıdır. Ayrıca, "doğru şefaat" ifadesi, şefaate dair farklı anlayışları gündeme getirir.

  • Çözüm: Şefaatin, sadece Allah’ın izniyle gerçekleşeceği, ancak bunun peygamberler ve salih kişiler gibi özel şahıslar tarafından yapılacağı anlaşılmalıdır. "Doğru şefaat", Allah’ın iradesine uygun olan, yalnızca O'nun izin verdiği bir şefaattir.


2. Ayet: “Biz her şeyden bir çift yarattık.” (Zariyat, 51:49)

  • Sorun: "Her şeyin çift yaratılması" ifadesi, tüm varlıkların çiftler halinde yaratıldığı anlamına mı gelir, yoksa belirli bir yönü mü kastedilmektedir? Bu ayet, tüm evrenin ikili yapısı hakkında nasıl anlaşılmalıdır?

  • Çözüm: Bu ayet, tüm varlıkların bir denge içinde yaratıldığını vurgular. "Çift" terimi, sadece cinsiyet anlamında değil, evrendeki karşıtlıkları ve dengeyi ifade eder. Örneğin, gece ve gündüz, hayat ve ölüm, iyi ve kötü gibi karşıtlar, Allah’ın yaratışındaki düzeni gösterir.


3. Ayet: “O gün Allah onları diriltip topladığı zaman, onlar sadece bir saatlik bir süre kalmış gibi düşünüyorlar.” (Rum, 30:55)


  • Sorun: Bu ayet, kıyamet sonrası insanların dirilişinden önceki zamanın nasıl algılanacağını anlatıyor. Ancak, "bir saatlik süre" ifadesi, zamanın nasıl algılanacağıyla ilgili olarak kafa karıştırıcı olabilir.

  • Çözüm: Burada zamanın algılanış şekli, insanların kıyamet sonrası durumlarını anlatan bir metafordur. "Bir saat" ifadesi, zamanın hızla geçeceğini ve dünya hayatının ne kadar kısa olduğunu anlatan bir benzetmedir. Kıyamet günü, insanların bu kısa dünyadaki zaman dilimini yavaş bir şekilde ama farkında olmadan geçirmiş gibi algılayacaklarını ifade eder.


4. Ayet: “Her canlının rızkı, Allah’ın üzerine düşendir.” (Hud, 11:6)

  • Sorun: Ayet, Allah’ın her canlı için rızkı belirlediğini söylüyor, fakat bu rızkın somut anlamda nasıl sağlandığı, insanların çaba göstererek çalışmasıyla çelişiyor gibi görünebilir.

  • Çözüm: Bu ayet, Allah’ın her şeyin yaratıcısı ve rızkının sahibinin O olduğunu belirtirken, insanların rızıklarını elde etmek için çalışmaları gerektiğini de ifade eder. Allah, her şeyin rızkını yaratmış olsa da, bu rızka ulaşmak için insanlara irade ve çaba verir. Çalışmak, Allah’ın belirlediği rızka ulaşma aracıdır.


5. Ayet: “Allah, göğün ve yerin ışığını yarattı. Ama o ışık, ayın ışığı değil, Allah’ın kendisidir.” (Furkan, 25:61-62)


  • Sorun: Burada geçen "ışık" ifadesi, bazılarının Allah'ın kendisini tanımladığı bir ışık olarak kabul etmesine neden olabilir. Bu ayet, Allah’ın ışığının ne olduğu konusunda farklı anlayışlara yol açabilir.

  • Çözüm: Bu ayet, Allah’ın mutlak kudretini ve yaratılışındaki büyüklüğü anlatan bir ifadedir. "Işık", Allah’ın kudreti ve ışığı, tüm evrenin varlıklarını aydınlatan bir metafordur, ancak bu fiziksel bir ışık değildir. Ayetin amacı, Allah’ın her şeyi kuşatan kudretini simgesel olarak "ışık" ile anlatmaktır.


6. Ayet: “Süleyman, cinleri, insanları ve kuşları boyun eğdirdi.” (Enbya, 21:82)


  • Sorun: Bu ayet, Süleyman Peygamber’in cinleri ve diğer varlıkları nasıl boyun eğdirdiğini anlatıyor. Ancak, cinler ve kuşlar gibi varlıkların nasıl birer öğe olarak kontrol altında tutulduğu, farklı yorumlar gerektirir.

  • Çözüm: Ayet, Süleyman Peygamber’in Allah’tan aldığı özel bir ilim ve kudretle, cinlerin, rüzgarların ve diğer yaratıkların kendisine boyun eğdiğini ifade eder. Bu, bir mucize olarak anlaşılmalıdır. Allah, peygamberine bu tür bir yetki vermiştir ve burada anlatılan, Allah’ın kudretinin bir yansımasıdır.


7. Ayet: “Biz her insanı kendi amelleriyle bağlı kıldık.” (İsra, 17:13)


  • Sorun: Ayet, her insanın amelleriyle bağlı olduğunu belirtirken, bu durum özgür irade ile çelişiyor gibi görünebilir. İnsanların eylemleri, Allah’ın iradesiyle nasıl bir ilişki içindedir?

  • Çözüm: Bu ayet, insanların kendi amellerinden sorumlu olduklarını anlatır. Ancak, insanların amelleri, Allah’ın iradesinin bir parçasıdır. Allah, her şeyi önceden bilse de, insanlara özgür irade verilmiştir. Bu ayet, insanların seçimlerinin özgürlüğüne ve bu seçimlerin sorumluluğuna dikkat çeker.



Müşkülü’l-Kur’ân’da Siyâk ve Sibâk Yöntemi: Açıklama, Eleştiriler ve Cevaplar

📌 Siyâk ve Sibâk Yöntemi Nedir?


Siyâk (السياق): Ayetin bağlamı, yani öncesi ve sonrası ile bağlantılı olarak anlamlandırılmasıdır.Sibâk (السِّبَاق): Ayetin kendisinden önce gelen kısımla bağlantısının dikkate alınmasıdır.

Bu yöntem, Kur’an’daki müşkil (zorluk içeren) ifadeleri açıklamak için kullanılır. Eğer bir ayetin zahiri anlamı problemli görünüyorsa, onun öncesine ve sonrasına bakarak daha doğru bir anlam çıkarılır.


⚡ 1. ELEŞTİRİ: Siyâk ve Sibâk, ayetleri bağlam içine hapsederek genel anlamlarını daraltabilir.


Açıklama:

  • Eğer bir ayet yalnızca bağlam içinde değerlendirilirse, o ayetin genel mesajı kaybolabilir.

  • Örneğin, "Dinde zorlama yoktur" (Bakara, 2:256) ayeti, bağlam içinde sadece İslam’a giriş konusunda bir özgürlüğü ifade ediyor olabilir.

  • Ancak bu ayetin genel olarak bütün dini hükümlerde zorlama olmadığı şeklinde anlaşılması daha geniş bir bakış açısı sunabilir.

🔹 CEVAP:

  • Siyâk ve sibâk sınırlayıcı değil, açıklayıcıdır.

  • Eğer bir ayetin bağlamı göz ardı edilirse, anlam kayması ve yanlış yorumlar ortaya çıkabilir.

  • Örneğin: "Dinde zorlama yoktur" ayeti bağlamı dikkate alındığında, İslam’a girişin zorlamayla olmayacağını ifade eder. Ancak İslam’a girdikten sonra namaz, oruç gibi ibadetlerin farz olduğu açıktır.

  • Sonuç: Siyâk ve sibâk yöntemi, anlamı daraltmaz; aksine, yanlış anlamların önüne geçer.


⚡ 2. ELEŞTİRİ: Bu yöntem, ayetlerin evrensel anlamlarını belirlemekte zorlanabilir.


Açıklama:

  • Siyâk ve sibâk yöntemi, ayetlerin tarihsel bağlamına odaklanır.

  • Eğer bir ayet sadece indiği döneme özgü olarak değerlendirilirse, onun evrensel hükümleri göz ardı edilebilir.

  • Örneğin, "Kadınlarınız sizin için bir tarladır" (Bakara, 2:223) ayeti, belirli bir bağlam içinde yorumlanırsa, ayetin daha genel ahlaki veya ailevi mesajları gözden kaçabilir.

🔹 CEVAP:

  • Siyâk ve sibâk, tarihsel bağlamı anlama yöntemi değil, anlamı açıklama yöntemidir.

  • Ayetlerin evrenselliği ise naslarla (şer‘î delillerle) belirlenir.

  • Örneğin: "Kadınlarınız sizin için bir tarladır" ayeti, evrensel bir ilkeyi değil, nikah ilişkisini anlatan bir teşbih sanatı içermektedir.

  • Sonuç: Siyâk ve sibâk, ayetleri tarihsel kılmaz, ancak onların bağlamını doğru anlamaya yardımcı olur.


⚡ 3. ELEŞTİRİ: Siyâk ve sibâk yöntemi, bazı müşkil ayetleri çözmede yetersiz kalabilir.


Açıklama:

  • Kur’an’da bazı ayetler bağlamlarından bağımsız olarak da anlaşılması zor olabilir.

  • Örneğin, "O gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından kaçar" (Abese, 80:34-35) ayeti, kıyamet sahnesini anlatmaktadır.

  • Ancak kıyametle ilgili diğer ayetlerle birlikte ele alındığında bile, bazı detaylar belirsiz kalabilir.

🔹 CEVAP:

  • Siyâk ve sibâk tek başına yeterli olmayabilir, ancak diğer yöntemlerle birlikte kullanıldığında anlamı daha açık hale getirir.

  • Örneğin: "O gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından kaçar" ayeti, tek başına düşünüldüğünde neden kaçıldığı tam anlaşılmayabilir.

  • Ancak diğer ayetlerle birlikte ele alındığında, bunun kişinin kendi hesabıyla meşgul olmasından kaynaklandığı anlaşılır.

  • Sonuç: Siyâk ve sibâk, diğer Kur’ânî ve tefsîrî yöntemlerle desteklenmelidir.


⚡ 4. ELEŞTİRİ: Bu yöntem, kelimelerin lafzi anlamlarını göz ardı edebilir.


Açıklama:

  • Siyâk ve sibâk, bir kelimenin sözlük anlamından saparak bağlam içinde farklı anlamlar yüklenmesine neden olabilir.

  • Örneğin, "Allah onların kalplerini mühürlemiştir" (Bakara, 2:7) ayeti, zahiri anlamına göre Allah’ın insanları iman etmeye engellediğini gösterebilir.

  • Ancak bağlam içinde bakıldığında, bu mühürlemenin kendi tercihleri sonucu olduğu anlaşılmaktadır.

🔹 CEVAP:

  • Siyâk ve sibâk, kelimenin sözlük anlamını yok saymaz, ancak anlamını açıklığa kavuşturur.

  • Örneğin: "Allah onların kalplerini mühürlemiştir" ayeti, bağlamı dikkate alınmadan okunduğunda, insanın iradesinin yok olduğu düşünülebilir.

  • Ancak bağlam içinde bakıldığında, bu mühürlenmenin onların kendi seçimlerinin bir sonucu olduğu anlaşılmaktadır.

  • Sonuç: Siyâk ve sibâk, kelimelerin zahiri anlamlarını bozmadan, doğru yorum yapmayı sağlar.


Müşkülü’l-Kur’ân’da Umûm ve Hâss Yöntemi: Açıklama, Eleştiriler ve Cevaplar


📌 Umûm ve Hâss Yöntemi Nedir?


Umûm (genellik) ve hâss (özellik) yöntemi, Kur’an’daki ifadelerin kapsamını belirlemek için kullanılan bir usûldür.

  • Umûm: Ayetin hükmünün genel olarak tüm insanlara veya durumlara hitap ettiğini gösterir.

  • Hâss: Ayetin belirli bir topluluğa, şahsa veya duruma özel olduğunu belirtir.

Bu yöntem, Kur’an’daki bazı müşkül ayetleri açıklamak için kullanılır. Ancak bu yöntemin uygulanışına dair bazı eleştiriler bulunmaktadır.


⚡ 1. ELEŞTİRİ: Umûm ve hâss yöntemi, bazı ayetlerin bağlamdan koparılmasına sebep olabilir.


Açıklama:

  • Bazı ayetlerin hâss (özel bir bağlama ait) olduğu hâlde umûmî (genel) olarak yorumlanması, yanlış anlamalara yol açabilir.

  • Örneğin, “Hırsızın elini kesin” (Mâide, 5:38) ayeti genel bir ifade gibi görünse de, bunun uygulanışı belirli şartlara bağlıdır (şahıs, sosyal durum, delil vs.).

  • Eğer umûmî olarak alınırsa, her türden hırsızlıkta aynı ceza verilmesi gerektiği sonucu çıkabilir.

🔹 CEVAP:

  • Siyâk ve sibâk yöntemiyle birlikte ele alınırsa, umûm ve hâss dengesi sağlanabilir.

  • Fıkıh usûlünde takhsîs (özelleştirme) prensibi vardır: Ayetin genel ifadesi, sünnet ve diğer delillerle daraltılabilir.

  • Örneğin, hırsızın eli kesilir hükmü genel gözükse de, fakirlik veya zorunluluk gibi durumlar dikkate alınarak sınırlandırılır.


⚡ 2. ELEŞTİRİ: Umûm ifadesi içeren ayetler, bazı özel durumları kapsamadığı hâlde genelleştirilebilir.


Açıklama:

  • Örneğin, “Allah her şeyi bilir” (Bakara, 2:282) ayeti genel bir ifadeye sahiptir. Ancak Allah’ın bilgisi ile insanların bilgisi kıyaslanamaz.

    .

🔹 CEVAP:

  • Genel ifadeler, mecaz ve istiâre (benzetme) yöntemiyle anlaşılmalıdır.

  • Örneğin, “Allah her şeyi bilir” ifadesi, “Allah’ın ilminde hiçbir eksiklik yoktur” anlamına gelir.

  • Kur’an’da genel ifadelerin bağlam içinde değerlendirilmesi gerektiği için, kelâm ilminde mutlaklık ve kayıtlılık ilkeleri uygulanır.


⚡ 3. ELEŞTİRİ: Özel durumlar umûmî hükme dönüştürülürse, Kur’an’ın bazı ayetleri çelişkili gözükebilir.


Açıklama:

  • Örneğin, “Ey iman edenler! Cuma namazına çağrıldığınızda, hemen Allah’ı zikretmeye koşun” (Cuma, 62:9) ayeti, herkes için mi, yoksa sadece erkekler için mi geçerlidir?

  • Eğer umûmî kabul edilirse, kadınların da mutlaka cuma namazına gitmesi gerektiği sonucu çıkar.

  • Ancak başka hadis ve rivayetler, cuma namazının kadınlar için farz olmadığını göstermektedir.

🔹 CEVAP:

  • Burada usûl ilmindeki tahsis (özelleştirme) kuralı devreye girer.

  • Umûmî bir hüküm, başka naslarla sınırlanabilir. Cuma namazı, kadınlar ve yolcular için farz değildir çünkü sünnetten gelen deliller bunu açıklığa kavuşturmuştur.

  • Dolayısıyla, umûmî bir ayet, başka delillerle özel bir duruma indirgenebilir.


⚡ 4. ELEŞTİRİ: Hâss bir ayetin genelleştirilmesi, hükmün yanlış anlaşılmasına sebep olabilir.


Açıklama:

  • Örneğin, “Ancak kocalarıyla veya ellerinin sahip olduğu cariyelerle yetinenler kınanmaz.” (Mü’minûn, 23:6)

  • Ayette "ellerinin sahip olduğu" ifadesi, tarihsel bir bağlama sahip olduğu için modern dönemde yanlış anlamlara yol açabilir.

  • Eğer hâss (tarihsel bağlam) dikkate alınmazsa, kölelik kavramı hâlâ geçerliymiş gibi bir algı oluşabilir.

🔹 CEVAP:

  • Şer’î hükümlerde tarihsel bağlam göz önünde bulundurulmalıdır.

  • Kur’an’daki bazı hükümler tarihsel süreç içinde değişebilen hükümler kategorisine girer.

  • İslam’ın köleliği kaldırmaya yönelik kademeli hükümleri göz önünde bulundurulduğunda, bu ayetin modern bağlamda geçerli olmadığı anlaşılır.


⚡ 5. ELEŞTİRİ: Umûm ve hâss yöntemi, müşkülü’l-Kur’an problemlerini çözmede tek başına yeterli değildir.


Açıklama:

  • Örneğin, "Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir." (İbrahim, 14:4) ayeti,

    • Umûmî kabul edilirse, Allah’ın herkes üzerinde mutlak tasarrufu olduğu sonucu çıkar.

    • Ancak hâss kabul edilirse, sadece belli toplumlara veya dönemlere ait bir mesaj olduğu söylenebilir.

  • Buradaki sorun, insan iradesi ve Allah’ın iradesi arasındaki dengeyi anlamaktır.

🔹 CEVAP:

  • Kelâm ilminde Cebriye ve Mutezile gibi farklı yaklaşımlar vardır.

  • Ehli Sünnet’in anlayışına göre, Allah’ın iradesi mutlak olsa da, insanın cüz’î iradesi vardır.

  • Buradaki umûmî ifade, sadece Allah’ın yaratma iradesine işaret eder, ancak insanın özgür tercihini yok saymaz.


Müşkülü’l-Kur’ân’da Hakikat ve Mecaz Yöntemi: Açıklama, Eleştiriler ve Cevaplar


📌 Hakikat ve Mecaz Yöntemi Nedir?

Hakikat: Bir kelimenin en temel, asıl anlamını ifade eder. Örneğin, "güneş" dendiğinde gerçek güneş kastedilir.Mecaz: Kelimenin, benzetme veya başka bir anlam genişlemesi ile kullanılmasıdır. Örneğin, "ilim güneşi" dendiğinde, burada gerçek bir güneş değil, bilginin aydınlatıcı özelliği kastedilir.

Kur’an’da bazı ifadeler hakiki anlamda, bazıları ise mecazi anlamda kullanılmıştır. Müşkülü’l-Kur’ân kapsamında bu ayrımın doğru yapılması gerekmektedir. Ancak bu yönteme yönelik bazı eleştiriler bulunmaktadır.


⚡ 1. ELEŞTİRİ: Kur’an’da mecaz olduğu kabul edilirse, bazı hükümler esnetilebilir ve bağlayıcılığı azalır.


Açıklama:

  • Eğer bir ayette geçen hükmün mecaz olduğu iddia edilirse, bazı kesin emirler ve yasaklar etkisiz hale getirilebilir.

  • Örneğin, "Namazı dosdoğru kılın" (Bakara, 2:43) ayetindeki "kılın" fiili mecaz olarak alınırsa, namazın sadece kalben hatırlamak anlamına geldiği ileri sürülebilir.

  • Bu da ibadetlerin bağlayıcılığını zayıflatabilir.

🔹 CEVAP:

  • Mecazın varlığı, hakiki anlamın terk edilmesini gerektirmez.

  • Usûl-ü fıkıhta temel bir kaide vardır: "Asıl olan lafzın zahiri anlamıdır."

  • Eğer bir ayetin hakiki anlamda anlaşılmasını gerektiren deliller varsa, mecaz mümkün değildir.

  • Namaz, sadece bir hatırlama değil, fiili bir ibadettir. Bunun için hem Kur’an’da hem de sünnette açık deliller bulunmaktadır.


⚡ 2. ELEŞTİRİ: Hakikat ve mecaz ayrımı sübjektif olabilir, kişisel yorumlara açık hale gelebilir.


Açıklama:

  • Aynı ayeti farklı kişiler farklı şekilde yorumlayabilir.

  • Örneğin, "Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir" (Fetih, 48:10) ayeti hakkında,

    • Bir grup Allah’ın gerçek bir eli olduğunu düşünebilir.

    • Diğer bir grup mecazi olarak "kudret" anlamına geldiğini söyleyebilir.

  • Eğer bu konuda kesin bir ölçü olmazsa, herkes ayetleri istediği gibi yorumlayabilir.

🔹 CEVAP:

  • Selefîler, bu tür ayetlerin zahiri anlamını kabul eder ancak keyfiyetini bilemeyeceğimizi söylerler (bilâ keyf).

  • Ehl-i Sünnet’in büyük kısmı, mecaz yorumunu benimser ve bu tür ifadeleri te’vil eder (yoruma tabi tutar).

  • "Allah’ın eli", kelam alimlerine göre Allah’ın kudreti anlamına gelir.

  • Bu tür mecazî ifadeler, Arap dilinin üslubu gereğidir ve sahabe döneminde de bu şekilde anlaşılmıştır.


⚡ 3. ELEŞTİRİ: Eğer Kur’an’da mecaz varsa, Allah’ın kelamında belirsizlik (mücmel) olduğu iddia edilebilir.


Açıklama:

  • Kur’an, insanlara apaçık bir rehber olarak gönderilmiştir: "Biz Kitabı sana her şeyi açıklayan bir rehber olarak indirdik." (Nahl, 16:89)

  • Eğer ayetlerde mecaz varsa, bu durumda insanlar farklı yorumlara açık bir kitapla karşı karşıya kalır ve kesin bilgi elde etmek zorlaşır.

🔹 CEVAP:

  • Kur’an’daki mecazlar, Arap dilinin tabii bir özelliğidir ve anlamı kapalı bırakmaz.

  • Örneğin: "Onların kalpleri taş gibi, hatta daha da katıdır" (Bakara, 2:74) ayeti mecazdır. Burada gerçek taşlaşma değil, kalplerin merhametsizliği kastedilmektedir.

  • Eğer mecaz olmasaydı, dil sanatı, etkileyicilik ve anlatım zenginliği kaybolurdu.


⚡ 4. ELEŞTİRİ: Hakikat-mecaz yöntemi, Kur’an’ın i‘câzü’l-beyân (ifade mucizeliği) özelliğine zarar verebilir.


Açıklama:

  • Kur’an’ın i‘câzü’l-beyân özelliği, onun sözlerindeki kesinlikten gelir.

  • Eğer her ayet için mecaz ihtimali ileri sürülürse, Kur’an’ın kesin ifadeleri zayıflatılabilir.

  • Örneğin: "Rabbinin katında bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl gibidir." (Hac, 22:47)

    • Buradaki bin yıl ifadesi tam bin yıl mı, yoksa uzun bir süre mi demektir?

    • Eğer her rakam için mecaz ihtimali kabul edilirse, Kur’an’ın sayısal ifadeleri belirsiz hale gelebilir.

🔹 CEVAP:

  • Mecazın kullanımı, belirsizlik yaratmaz. Çünkü mecaz, belirli kurallar çerçevesinde kullanılır.

  • Dil biliminde mecazın anlamı açıktır: Belli bağlamlarda kullanıldığında, herkes tarafından anlaşılabilir.

  • Örneğin: "Bin yıl" ifadesi, uzun bir zamanı vurgulamak için kullanılmış olabilir. Ancak kelâm ve tefsir alimleri, eğer bağlam kesin bir rakamı ifade ediyorsa, mecaz anlamından uzaklaşılması gerektiğini belirtmiştir.


⚡ 5. ELEŞTİRİ: Eğer mecaz varsa, bazı ayetler gerçek olayları anlatmıyor gibi düşünülebilir.


Açıklama:

  • Örneğin: Hz. Musa’nın asasıyla denizi yarması (Şuara, 26:63)

  • Eğer bu olay mecaz olarak anlaşılırsa, o zaman Musa’nın gerçekten denizi yardığı değil, sadece bir zorluktan geçtiği iddia edilebilir.

  • Bu durumda, mucizeler de birer edebî anlatım olarak algılanabilir.

🔹 CEVAP:

  • Kur’an’daki mucizeler gerçek olaylardır ve hakiki anlamda kabul edilir.

  • Mecaz, sadece anlatımı güçlendiren edebî bir yöntemdir, gerçekliği değiştirmez.

  • Eğer Kur’an’da bir olay hakiki anlamda anlatılıyorsa, bu mecaza çekilemez.

  • Örneğin: Hz. Musa’nın denizi yarması gerçek bir mucizedir ve mecaz olarak yorumlanamaz, çünkü olayın anlatımında kesinlik vardır.


Müşkülü’l-Kur’ân: Muhkem ve Müteşâbih Ayetler, Eleştiriler ve Cevaplar


📌 Muhkem ve Müteşâbih Kavramları


🔹 Muhkem Ayetler (المحكمات)

  • Anlamı açık, yoruma ihtiyaç duymayan, doğrudan anlaşılabilen ayetlerdir.

  • Örneğin: "Allah her şeyi bilendir." (Bakara, 2:282) → Anlamı açıktır ve yorum gerektirmez.

🔹 Müteşâbih Ayetler (المتشابهات)

  • Birden fazla anlama gelebilecek, yoruma ihtiyaç duyan ayetlerdir.

  • Örneğin: "Rahmân Arş’a istivâ etti." (Tâhâ, 20:5) → "İstivâ" kelimesinin tam anlamı konusunda farklı görüşler vardır.

📖 Kur’an’da bu ayrım doğrudan belirtilmiştir:"O (Allah), sana Kitab’ı indiren O’dur. Onun bazı ayetleri muhkemdir; bunlar Kitab’ın anasıdır. Diğerleri ise müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için müteşâbih olanın peşine düşerler..." (Âl-i İmrân, 3:7)


⚡ 1. ELEŞTİRİ: Müteşâbih ayetlerin olması Kur’an’ın anlaşılmasını zorlaştırmaz mı?


Açıklama:

  • Eğer bir kitap tamamen açık ve net olsaydı, farklı yorumlara ve içtihada ihtiyaç duyulmazdı.

  • Müteşâbih ayetlerin olması, insanların Kur’an’ı anlamasını ve yorumlamasını zorlaştırabilir.

  • Örneğin, Allah’ın sıfatlarıyla ilgili ayetler (el, yüz, istivâ gibi) müteşâbihtir. Bunları nasıl anlayacağız?

🔹 CEVAP:

  • Kur’an’da hem muhkem hem de müteşâbih ayetler bulunması, onun ilahî hikmetini gösterir.

  • Müteşâbih ayetler imtihan vesilesidir. Eğri niyetli olanlar, bu ayetleri yanlış yorumlayarak sapkın görüşler üretir.

  • Muhkem ayetler, müteşâbih ayetlerin nasıl anlaşılması gerektiğini belirler.

  • Örneğin: "Rahmân Arş’a istivâ etti" (Tâhâ, 20:5) ayetinde geçen "istivâ" kelimesi müteşâbihtir. Ancak "O’nun benzeri hiçbir şey yoktur" (Şûrâ, 42:11) muhkem ayeti, istivânın beşerî bir oturma anlamına gelmediğini gösterir.

  • Sonuç: Müteşâbih ayetler, insanları tefekküre yönlendirir ve ilmi gelişmeyi teşvik eder.


⚡ 2. ELEŞTİRİ: Müteşâbih ayetlerin yorumlanması mezhepler arası ihtilafa sebep olmuyor mu?


Açıklama:

  • Farklı mezheplerin müteşâbih ayetleri farklı şekillerde yorumlaması, İslam düşüncesinde ayrılıklara yol açmıştır.

  • Örneğin: "Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir." (Fetih, 48:10) ayeti →

    • Selefî görüş: "Bu, olduğu gibi kabul edilmelidir. Yoruma gerek yoktur."

    • Eş’arî-Mâturîdî görüş: "Buradaki ‘el’ kelimesi kudret anlamındadır."

🔹 CEVAP:

  • Müteşâbih ayetler konusunda ihtilaf çıkması, Kur’an’ın değil, insanların yorumlama şekillerinin bir sonucudur.

  • Kur’an’ın iç tutarlılığına bakıldığında, hiçbir ayet diğerine aykırı değildir.

  • Muhkem ayetler, müteşâbihlerin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda rehberlik eder.

  • Örneğin: "Allah’ın eli" ifadesini, "O’nun benzeri hiçbir şey yoktur" (Şûrâ, 42:11) ayeti ile birlikte düşünmek gerekir.

  • Sonuç: Mezhepler arasındaki yorum farkları, Kur’an’ın çelişkili olmasından değil, insan aklının sınırlı olmasından kaynaklanır.


⚡ 3. ELEŞTİRİ: Kur’an’da neden doğrudan sadece muhkem ayetler olsaydı?


Açıklama:

  • Eğer Kur’an sadece muhkem ayetlerden oluşsaydı, herkes ayetleri tek bir anlamda kabul etmek zorunda olurdu.

  • Ancak müteşâbih ayetler, her çağda farklı yorumlanabilme imkânı sunarak, Kur’an’ın evrenselliğini sağlar.

  • Örneğin: Kıyamet sahneleri, ahiret hayatı gibi konular müteşâbihtir. Bunlar insan aklının tam anlamıyla kavrayamayacağı gerçekliklerdir.

🔹 CEVAP:

  • Müteşâbih ayetler, ilmi ve akli gelişmeyi teşvik eder.

  • Eğer her şey muhkem olsaydı, tefsir ve içtihat kapısı kapanırdı.

  • Kur’an’ın evrensel olmasının bir sebebi de budur.

  • Örneğin: Ahiret hayatı tasvir edilirken, huriler, nehirler, cennet nimetleri gibi unsurlar anlatılır. Ancak bunlar tam olarak dünyadaki karşılıklarıyla birebir olmayabilir. Müteşâbih ifadeler kullanılmıştır ki, insanlar anlayabildikleri ölçüde tefekkür edebilsinler.

  • Sonuç: Müteşâbih ayetler, insan aklının sınırlarını hatırlatır ve Kur’an’ın her çağda diri kalmasını sağlar.


⚡ 4. ELEŞTİRİ: Müteşâbih ayetler, insanlar tarafından yanlış yorumlanarak fitneye sebep olabilir mi?


Açıklama:

  • Tarihte Bâtınî gruplar ve tarihselciler, müteşâbih ayetleri yanlış yorumlayarak sapkın görüşler üretmişlerdir.

  • Örneğin: "Rabbinin yanına dön!" (Fecr, 89:28) ayetini, "Allah mekânda bulunur" şeklinde yorumlamak yanlıştır.

🔹 CEVAP:

  • Yanlış yorum yapanlar, Kur’an’ın metodolojisini takip etmemektedir.

  • Kur’an, müteşâbih ayetlerin yorumunu doğrudan muhkem ayetlere bırakır.

  • Örneğin: "Allah Arş’a istivâ etti" ayeti müteşâbihtir. Ancak "O’nun benzeri hiçbir şey yoktur" muhkemdir. Bu yüzden Allah’ın fiziksel bir mekânda olduğu iddiası geçersizdir.

  • Sonuç: Yanlış yorumlar, Kur’an’ın değil, yanlış metodolojilerin bir sonucudur.





Konu ile ilgili tezleri mutlaka okuyun







Konu ile ilgili video oynatma listesini mutlaka izleyin



Comments


  • Twitter
  • YouTube
  • Facebook - White Circle
  • Instagram - White Circle

Hubeyb öndeş 

bottom of page