اَوْ كَظُلُمَاتٍ فٖي بَحْرٍ لُجِّيٍّ يَغْشٰيهُ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِهٖ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِهٖ سَحَابٌؕ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍؕ اِذَٓا اَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرٰيهَاؕ وَمَنْ لَمْ يَجْعَلِ اللّٰهُ لَهُ نُوراً فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍࣖ
Yahut dalga, üstünde yine dalga, onun üstünde de bulutla (kara bulut gibi bir dalga ile) kaplı büyük bir denizdeki karanlıklar gibidir; birbiri üzerinde karanlıklar! Neredeyse elini çıkarsa onu göremeyecek. Allah bir kimseye ışık vermezse onun aydınlıktan asla nasibi yoktur.
Nur suresi 40 ayetin siyak sibakı (öncesi ve sonrası) ile inkarcıların durumunu derin denizlerin karanlığına benzetmektedir......
Meâlinde, parantez arasındaki “kara bulut gibi bir dalga” ifadesi, metnin farklı bir okunuşunun karşılığıdır. Buna göre, yukarıya doğru biraz aydınlık, derinlere doğru ise her bölümde daha karanlık üç tabakadan oluşan büyük bir deniz (okyanus) tasvir edilmektedir. Okyanusların derinliklerini incelemek için gerekli bulunan teknoloji icat edilmeden önce kimse, normal ışık bakımından biri diğerinden daha karanlık üç tabakayı bilmiyordu. (Diyanet tefsirinden ilgili bölümü)
Derin bir denizdeki" âyetinin terkibi, derinliğe mensub deniz anlamındadır; denizde dibine ulaşılamayan demektir. el-Ferrâ' der ki: "Neredeyse" sıladır, (zâiddir) yani onu asla göremez, demektir. Kutubi tefsiri.
Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Yahut derin bir denizdeki karanlıklar gibidir. Onu dalga üstüne dalga kaplıyor..." âyetini açıklarken: "Lucciy ifadesi dibi derin olan mânâsındadır. Bu, sapıklık içinde olan, bir çıkışı olmayan, hava alacağı bir yeri bulunmayan ve orada hiç bir şey göremeyen kafirin ameli için bir misâldir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "...İnsan, elini çıkarsa neredeyse onu bile göremez..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bu ifade kişinin: "Vallahi onu göremedim, görecek gibi de değildim" demesi gibidir ED-DURRU’L-MENSÛR
Zemahşeri tefsirinde`de bizim anladığız gibi anlaışldığını delileri ile görmekteyiz .
Ayete geçen bahr kelimesi Geniş büyük Su kütlesi toplayan mekanın adıdır.
Örnek: deniz nehir okyanus vb.
Denizin üstünü söylüyor diyenler ayet geceleri diye bir ayrım yapmamıştır genel bir kullanım ile söylemektedir böyle olunca karanlık için derin denizi örnek vermesi abes olurdu bulutlar diye çevrilen kelime سَحْب ’in asıl anlamı, sürüklenmektir; eteğin/kuyruğun ve insanın yüzüstü sürüklenmesi gibidir Ragıp isfani Bulutlar desek bile bunun anlatılanı pekiştirmek (daha güçlü hale getirmek) amaçlı olduğunu söyleye biliriz ayrıca فِي harfi ceri ''içinde'' anlamında kullanılmaktadır. عَلَى üzerinde demiyor.
Derin denizler maksimum 200 metre derinliğinden itibaren kaybolur Bazılarının dediği gibi geçmişte fenikeliler veya mısırlılar veya başka bir toplum böyle bir şeyi asla bilmemektedir buna dahil elimizde hiç bir veri yoktur bunların bilinmesi için derin denizlere ulaşabileccek insanlı-insansız denizaltı araçlarının olması gerekiyor.
Derin denizler güneş ışıklarının ulaşamadığı yerlerden başlayan ve tabana kadar devam eden bölgelerdir. Sadece insanlı/insansız denizaltılarla girilebilecek bu bölgelerin %99’u güneş ışığından yoksundur. Işık, deniz yüzeyinden suya girdikten 200-300 metre sonra iyice azalır ve giderek kaybolur. (Tübitak bilim genç ilgili bölüm)
Araştırmacı:MUSTAFA ALİ UÇAR
Kaynaklar
Allah razı olsun teşekürler bilgi için kardeşim.Allah doğru yoldan ayırmasın