1. Kuran’da “yerin genişletildiğini” söyleyen ayetler nasıl anlaşılmalıdır?
Müslüman olmayan kişilerin ya Kuran’ı anlamaya özen göstermemesinden ya da jeoloji bilgisinin eksikliğinden dolayı Kuran’da jeolojik hatalar olduğunu söylediklerine şahit olmaktayız. Amma müslüman bir jeolog (yüksek lisans öğrencisi) olarak ben bu ayetleri incelediğim zaman ister Kuran’ın kelime seçiminden isterse de konulara yaklaşım tarzından dolayı ateistlerin bilimsel hata olduğunu iddia ettiği ayetlerin aslında bilimsel mucize olduğuna tanıklık ediyorum. Bazı müslümanlar dahi Kuran’da dünyanın düz olduğu söylendiğini iddia etmektedirler. İlgili ayetler genelde aşağıdakı gibidir: Kaf 7: Yeri genişlettik ve içine sabitleyiciler yerleştirdik… Ayetin yerden bahs ettiğini göre-göre jeoloji bilimine baş vurmamak yapıla bilecek ilk hata olacaktır. Jeolojiye baktığımız zaman plaka tektoniği bu ayetin açıklanması için en uygun açıklama olarak önümüze çıkmaktadır. Mantodaki konveksiyon akımları sayesinde yılda 2 ile 20 cm arasında yayılarak genişlemekte olan okyanus tabanlarında, 200 milyon yıl gibi geniş bir zaman içerisinde astenosferden çıkan bazaltik lavlar sayesinde okyanus tabanlarının yenilenerek gençleşmesi, kıtaların ayrılması, okyanusların açılıp-kapanması, okyanus tabanlarında vadilerin ve rift zonlarının oluşması gerçekleşmektedir. Buna örnek olarak Pangeya’nın parçalanmasını ve Atlantik okyanusunun en az 10 defa açılıp-kapanmış ola bileceğini göstere biliriz. Jeologlara göre 200-250 milyon yıl sonra kıtalar ilk haline benzer bir forma gelerek (ya Novapangeya, ya Neopangeya, ya Aurica yada Amasiya şeklini alarak) tekrar birleşiceklerdir.
Şekil 1: Uzaklaşan Amerika ve Afrika kıtaları arasında Atlantik okyanusunun oluşumu.[1]
Şekil 2: Dünya tektonik haritası sayesinde birbirinden uzaklaşan ve birbirine yaklaşan levha sınırları gözükmektedir.[2]
Kuran bir bilim kitabı olmadığı için Kuran’da “Plaka Tektoniği yada Kıtaların kayması teorisi”[3] başlıklı detaylı bir jeolojik tez niteliğinde kapsamlı ve terminlerle dolu ifadelerin yer almasını herhalde beklemezdik. Kuran’ın asrlar sonra keşf edilecek bir bilimsel gerçeği ise en basit (14 asr önce yaşamış insanların hayalen birşey tasvir ede bileceği) dilde anlatmasıda Kuran’ın Tanrı sözü olduğunu her devirdeki insanlara ispatlamak için en mantıklı yoldu. Bu yüzden bu ayetin böylesine büyük bir bilimsel gerçeğe işaret ettiği görüşünü bırakıp, bilimle çelişen, insan uydurması olan “düz dünya teorisine” işaret ettiğini demek hatalı bir yaklaşım olacaktır.
2. Yerin yayılması ve içine sabitleyicilerin yerleştirilmesi ilişkili mi? Kuran neden bu ikisine birlikte dikkat çekiyor?
Yerin yayılmasıda, yere sabitleyicilerin (volkanik dağların) yerleştirilmeside konveksiyon akımlarıyla gerçekleşmektedir. Ayrıca bir tarafda yerin yayılmasıyla yaranan litosfer parçası, başka bir tarafda dalma-batma zonu ile harcanan litosfer parçasına eşit olduğu için yerkabuğunda sürekli bir denge söz konusu olmaktadır. Böylece yerde “izostasi” denilen olay gerçekleşmektedir. İzostasi yer kabuğundaki deformasyonlara rağmen korunan dengeyi/sabitliği/durağanlığı ifade etmektedir. Kuran’ın da yerin genişlemesine ve içine sabitleyicilerin yerleştirilmesine aynı ayetlerde atıfda bulunması, Kuran’ın insan sözü olmadığını bir daha ispatlamaktadır.
3. Kuran’da geçen “revasiye” kelimesi jeolojide neleri kapsar?
Kuran’da dağ sözü hem tekil olarak “cebel” şeklinde (جَبَلٍۢ kelimesiyle örnek olarak 59:21’de) hem de çoğul olarak “cibale” şeklinde (جِبَالَ kelimesiyle örnek olarak 78:7’de) geçmektedir. Burada konuyla ilgili ayetlerde ise “cibale” yerine “revasiye” (رَوَٰسِىَ) kelimesi kullanılmaktadır. İlgili ayetler bunlardır:
Rad 3: Yeri döşeyen, onda revasiye’ler ve nehirler yaratan, orada bütün meyvelerden çifter çifter var eden O’dur…
Hicr 19: Yeri genişlettik ve içine revasiye’ler yerleştirdik…
Nahl 15-16: Sizi sarsması konusunda yerin içine revasiye’ler yerleştirdi. Nehirleri ve yol bulasınız diye yolları(da yarattı).
Enbiya 31: Onları sarsmasıyla ilgili yerin içinde revasiye’ler yarattık. Yol bulsunlar diye orada geniş yollar yarattık.
Neml 61: (Onlar mı hayırlı) yoksa yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, (dağlar) arasında nehirler yaratan, revasiye’ler var eden ve iki deniz arasına engel koyan (Allah) mı?
Lokman 10: …Sizi sarsmasıyla ilgili yer içinde revasiyeler yerleştirmiştir…
Fussilet 10: O, (yerin) içinde yerin üzerinden revasiye’ler yerleştirmişdir…
Kaf 7: Yeri de genişlettik ve içine revasiye’ler yerleştirdik…
Mürselat 27: Oraya revasiye’ler koyduk ve size tatlı sular içirdik.
Revasiye’nin geçtiği ayetlere dikkatle bakarsak bunlarla ilişkili olduğunu görürüz:
I. Nehirlerin ve tatlı suların akması.
II. Yerin genişletilmesi.
III. Yerin sarsılması.
IV. Yolların salınması.
V. Yere yerin üzerinden yerleştirilmiş olması.
VI. Yerin içine yerleştirilmiş olması.
Son iki kısım kafa karıştırmasın diye sorula bilecek muhtemel “Allah revasiye’ni yerin üstüne mi yoksa içine mi yerleştirdi?” sorusunun cevabını “ikiside” olduğunu belirtmek isterim. Bu soru “Allah insanı topraktan mı(, sudan mı, balçıktan mı) yoksa spermden mi yarattı?” sorusuna benzemektedir. Tüm cevabların doğru olması birbiriyle çelişkili olmadığı, aksine birbirini tamamladığı gibi burada da revasiye’nin farklı özelliklerine dokunulması çelişkili bir durum olmadığını aksine birbirini tamamlayan unsurlar olduğunu göstermektedir. Mesela; ben Türkiye’de yaşıyorum desem bu benim İstanbul’da yaşadığım bilgisiyle çelişmez. Çünkü verilen bilgi doğru fakat yetersiz.
Şekil 3: Revasiye buzdağı olmasada revasiye’nin ne olduğunu anlamada bize yardımcı olacaktır. Şöyle ki, litosferi okyanusa benzetirsek “yerin üzeri yada üzerinden” denilen şey okyanusun üstünde/dışarısında kalan kısım olacaktır. Okyanusun içinde kalan kısım (buzdağının görünmeyen kısmı) ise “yerin içinde” denilen kısım olacaktır ki, buda dağların köküne işaret etmektedir.
Revasiye’nin ne olduğunu anlamak için yakınlaşan levha sınırlarına bakmamız gerekir. İki plaka karşı-karşıya hareket ettiği zaman çarpışır ve yoğunluğu fazla olan plaka diğer plakanın altına dalarak astenosferin içine batıp yitime uğrar. Böylece “dalma-batma zonunu” oluştururlar. 2 okyanusal plaka veya okyanusal ile kıtasal plaka çarpıştığı zaman dalma-batma zonu, volkanik ada yayları ve çukurlar (örn; Mariana çukuru) oluşur.
Şekil 4: Okyanusal kabukla kıtasal kabuğun çarpışması sonucunda oluşan volkanik ada yayları ve hendekler. Buradaki volkanik dağlar revasiye’lerden biridir.
Kuran’da geçen “en-temide” kelimesi bilimde neye karşılık geliyor?
Nahl 15, Enbiya 31 ve Lokman 10’da Allah revasiye’lerin “en-temide” ile ilişkili olduğuna dikkat çekmektedir. Geleneksel çevirilerin çoğunluğunda “la” edatı varmış gibi “sarsmasın diye” çeviri yapılmış olsa da, bu kelimenin doğru çevirisi “sarsar diye” , “sarsmasıyla ilgili” yada “dengenizin bozulmasıyla ilgili olarak”[4] olmalıdır. “Peki burada bizim konuyu etkileyecek bir şey var mı?” diye düşünürsek “evet var” dememiz gerekicektir. Çünkü “revasiye’lerin yerin sarsıntısını engellemek gibi bir özelliği mi var yoksa genel olarak yerdeki sarsıntıyla mı ilişkilidirler?” sorusu bize revasiye’nin neler olduğunu belirlemede yardımcı olacaktır. Mesela; “Revasiye’ler sadece yerdeki sarsıntıyı engeller” dersek grabenlerin (Şekil 17) revasiye olma gibi bir durum söz konusu olamaz. Çünkü grabenler depremlerle oluşur fakat depremleri engellemez.[5] Eğer “revasiye’ler genel olarak sarsıntıyla ilişkilidirler” dersek o zaman revasiye’lerin hem sarsıntı sonucunda oluşa bildiğini, hem de sarsıntıyı engelleye bildiğini söyleye biliriz. Ya da bunların sadece ikisinden biri ile ilişkili ola bildiğini söyleriz. Peki tutarlı olmak için ne yapmamız gerekir? Bu yüzden Kuran’dan ekstra kriterler çıkarmamız gerekir ki, revasiye’lerin neleri kapsadığını anlaya bilelim. Buna Tablo 1’de değineceğim. Şuanlık “en-temide” kelimesinin bilimde neye karşılık geldiğini açıklamak istiyorum.
“En-temide” kelimesi dalma-batma zonlarındaki dalan parça üstünde oluşan sarsıntıyla ilişkilidir. Çünkü dalma-batma zonları sonucunda revasiye’ler oluşur. Sarsıntının oluştuğu zona ise jeolojide “Wadati-Benioff Zonu” denilmektedir.
Şekil 5: Kuran’da geçen sarsmayla ilgili “en-temide” kelimesinin bilimdeki karşılığı: Wadati-Benioff zonu.
Bu yüzdendir ki, Allah yerin genişlemesine, yerin sarsılmasına ve yerin içine revasiye’lerin yerleştirdiğine dikkat çekmektedir. Bunların hepsininde plaka tektoniği ile ilişkili olduğunu düşünürsek bu kitabın plaka tektoniği bilgisine sahib biri tarafından yazılmış olduğunu dememiz gerekir. Bu bilgilerin bilime geçen yüzyılda (1935 ile 1945 arasında Kiyoo Wadati[6] ve Hugo Benioff’un[7] araştırmalarının sonucunda) belli olduğunu varsayarsak (Kuran’ın 14 asr önce gönderildiğini/yazıldığını bildiğimiz için Muhammed peygamberin böyle bilgilere sahib olamayacağınıda diyerek) Kuran’ın sadece Tanrı tarafından gönderilmiş ola bileciğini rahatlıkla söyleye biliriz.
Gelelim revasiye’lerin neleri kapsadığına: iki kıtasal kabuğun çarpışması sonucunda kıvrımlı dağlar oluşur (Şekil 6).[8] Bunu anlamak için Wilson döngüsüne bakmamız gerekmektedir (Şekil 7).[9] 8.8 km yüksekliğe sahib Everest dağının kökünün 60-140 km arasında ola bileceği bilinmektedir. Buda Everest’in kökünün kendi yüksekliğinden 7-17 kat arasında bir derinlikte ola bileceğini gösterir.[10] Kuran’ın dağları kazığa benzetmeside dağların köküne işaret etmektedir (Şekil 3).
Nebe 7: Dağları da birer kazık?
Şekil 6: Kıtasal levhaların çarpışması sonucunda oluşan revasiye’ler: kıvrımlı dağlar ve plato.[11]
Şekil 7: Wilson döngüsü. F aşamasında oluşan kıvrımlı dağlara jeolojide “sütur zonu” denilmektedir.
Neml 88: Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutlar gibi sürüklenirler. Bu, her şeyi mükemmel bir nizama bağlayan Allah’ın sanatıdır.
“Neml 88’de geçen dağların hareket ettiği bilgisi dağların sabit kökleri olduğu bilgisiyle çelişmez mi?” sorusunun cevabı “hayır, çelişmez” olacaktır. Çünkü dağlar kıtasal litosferin içinde yer kabuğu ile birlikte bura kökleride dahil olmakla, mantonun üstünde çok yavaş bir hızla akmaktadırlar. Bu bulutların akmasından da düşük bir hızla gerçekleştiği için gözlemlenemez. Fakat ArcGIS programında “Morfometrik indis” hesaplamaları vasıtasıyla bir takım hesaplamalar sonucunda hangi yönde yılda kaç cm hareket ettikleri konusunda fikir sahibi oluna bilir.[12] Kıtasal litosferin kalınlığı 40-280 km arasında değiştiği için dağların kökünüde kapsamaktadırlar. Ayette geçen bulutlar benzetmesi dağların ve bulutların oluşumundaki benzerlikten ileri gelmektedir ki, bu da Kuran’ın insan sözü olmadığını ispatlamaktadır.
“Peki dağların depremlerinin etkisini azaltma yada rotasını değiştirme gibi bir özelliği var mı?” sorusuna verilecek cevab evettir. Bununla ilgili yayınlanmış akademik makalede vardır.[13] Celal Şengör’ün yaptığı hatalar[14] ise sebeble sonucun yerini karıştırmak (buna felsefede “non cause pro causa” denilmektedir: iki olayda, yeterli delil olmaksızın birinin diğerinin varlığına sebeb olduğunu söylemekle yapılır[15]) ve hatalı tefsiri eleştirerek Kuran’ı çürüttüğünü iddia etmektir (ki, buna da felsefede “saman adam yada korkuluk mantık hatası” deniliyor[16]).
Revasiye’nin tüm yer kabuğunu yada ağır metalleri kapsadığını söyleyen yorumları, ben ayetle ilişkisiz olduğu için kabul etmiyorum. Ayetin depremlerden ve revasiye kelimesini kullanarak ağır baskılardan bahs etmesi boşuna değildir diye düşünüyorum. Ayrıca revasiye’nin yere/litosfere yerleştirildiğini varsayarsak revasiye’ye tüm yer kabuğudur demek “Allah litosfere litosferi yerleştirdi” demek olacaktır ki, böyle bir şey düşünülemez.
Tablo 1: Revasiye kategorisine ait edile bilecek jeolojik yapılar ve belirleyici 3 özelliği.
1. Volkanik dağlar: İki okyanusal yada kıtasal ve okyanusal levhaların çarpışması sonucunda oluşan dağlardır. Bura sudaki ve kurudaki volkanik dağların hepsi ait edile bilir.
Şekil 8: Dalma-batma sonucunda oluşan volkanik dağ.[17]
2. Lakolitler: Mantar ve kubbe şeklindeki yerin içine yerleşmiş bazen yerde kabartı meydana getiren intruziv kütlelerdir. Örtü tabakasının yükselmesi ve yeryüzünde kubbeli bir dağın meydana gelmesiyle[18] lakolitler revasiye kategorisine ait edile biliyor. Dağ şeklini alırken yerin sarsıntısını engellesede dağ şeklini alacak forma gelmeden bu özelliğe sahib olamaz ve her zaman bu şekile gelecek diye bir şeyde yoktur. Yerin içinde bulunduğu hali için sarsıntı emme gibi bir özellik söz konusu değildir.
Şekil 9: Lakolit.
3. Lapolitler: Genellikle kıvrımlı katmanlar arasına giren, tekne şeklindeki büyük magmatik intruziv kütlelerdir. Lapolitler yerin içine yerleşmiş ağır baskılar olsada yerin sarsıntısıyla ilişkisi belli değildir.
Şekil 10: Lapolit.
4. Batolitler: Genelde Uludağ gibi dağlık kütlelerin merkezi kısmını kaplayan kilometrelerce genişlikteki volkanik kütlelerdir.
Şekil 11: Batolit ve stok.
5. Bismalitler: Lakolitlerden farklı olarak faylanmalardan dolayı üst kısmı girintili çıkıntılı olan volkanik kütlelerdir.
Şekil 12: Batolit ve bismalit.[19]
6. Stoklar: Genellikle daire ve elipsi andırır şekilli, hafif engebeli bir rölyef oluşturan volkanik kütlelerdir. Yerin içindeki ağır baskılar olsada yerin sarsılmasıyla ilişkisi belli değildir.
Şekil 13: Stok ve batolit.
7. Dom dağları: Mantodan kabuğa yükselen sıcak erimiş malzemeden (magma) oluşur ve bu da üstte yatan tortul kaya katmanlarını bir “kubbe” şekili oluşturmak üzere yukarı doğru iter. Bir volkanın aksine, magma tipik olarak Dünya yüzeyine ulaşmaz.
Şekil 14: ABD’deki Dom dağı.
8. Kıvrımlı dağlar: Dünya’nın iki veya daha fazla tektonik plakasının birbirine itildiği yerde orojenez (dağ oluşumu) adı verilen süreçle oluşmaktadırlar. Bu dağlar kıvrımlarla, yumuşak tortul veya metamorfik kayaların bükülmesiyle oluşan kaya oluşumlarıyla tanımlanırlar. İsviçre’deki Wildhauser Schafberg’in yükselen kıvrımları Alplerin bir parçasıdır. Revasiye’lerin bir örneğidir.
Şekil 15: Wildhauser Schafberg dağı.[20]
9. Kırık dağlar: Kıvrılma özelliği taşımayan sert tabakalar faylanma zamanı kırılırlar. Fay hattı boyunca yükselen yerlere horst/kırık dağ, çöken yerlere ise graben denir. Türkiye’deki Madra dağı, Yunt dağı, Boz dağı ve Aydın dağ buna örnek olarak gösterile bilir.
Şekil 16: Xorkol Havzasının kuzey kenarı boyunca faylanma sonucunda gelişmiş bir horst/kırık dağ ve graben: Pt—Proterozoyik kayaçlar; Q—Kuvaterner yaşlı birimler.[21]
10. Grabenler: Toprağın ansızın çökmesiyle oluşan yer şekilleridir. Grabenler yerin sarsılması (faylanması) sonucunda oluşsada yerdeki sarsıntısının etkisini azaltma gibi bir özellikleri yoktur.[22] Bu yüzden “en-temide” kelimesini “sarmasın diye” değil “dengenizin bozulmasıyla ilgili olarak” çevirmek doğru olacaktır. Sadece bu durumda grabenlerin yerin sarsılmasıyla ilişkili olduğunu söyleye biliriz ve revasiye kategorisine ait ede biliriz.
Şekil 17: Faylanma sonucu oluşan horstlar ve grabenler.
11. Tepeler: oluşum şekillerine göre farklılık gösterirler. Bu yüzden hangi şekilde oluşursa revasiye’ye ait edile bileceğini belirtmek gerekir:
I. Faylanma (Tektonik aktivite)
II. Erozyon (rüzgar, yağmur, buzul etkisiyle)
III. Volkanik aktivite
Kum ve kar tepeleri yerde tepe şekli oluştursada yerin içiyle ve sarsılmasıyla ilişkisi olmadığı için revasiye kategorisine ait edilemez. Bundan başka tüm platolar tepedir fakat tüm tepeler plato değildir.[23] Tepelerin dağlardan tek farkı yükseklikleridir. Tepelerin yüksekliği 500 m’ye kadar, dağların yüksekliği ise 500 m’den çok olur.
Tepelerin erozyonla oluşmuş olacağı takdirde, Kuran’ın revasiye’lerin yerin içine üzerinden yerleştirilmiş olmasına dikkat çekmesiyle ilişkili ola bilir. En doğrusunu Allah bilir.
Şekil 18: ABD’nin Oregon eyaletindeki Painted Hills’de (Boyalı Tepeler) demir ve alüminyumca zengin tortulların oluşturduğu kırmızı tabakalı tepeler. Sedimanların milyonlarca yıl önce arazinin eski bir nehir yatağı ve taşkın ovasıyken birikmiş olduğu söylenmektedir.[24]
12. Platolar: Tektonik, volkanik yada dinamik yükselme yoluyla meydana gelirler. Platolar en az bir tarafta (çevredeki alanın üzerinde) keskin bir şekilde yükselen düz bir yer şeklidir. Bu olay her kıtada meydana gelir ve Dünya topraklarının üçte birini kaplar. Birçok plato, Dünya’nın derinliklerindeki magmanın yüzeye doğru itmesi, ancak kabuğu kırmayı başaramaması nedeniyle oluşur. Bunun yerine, magma, üzerindeki büyük, düz, aşılmaz kayayı kaldırır.
Şekil 19: Plato.[25]
Platolarında dağlar gibi derin kökleri olduğu bilinmektedir. Şekil 20 platoların revasiye kategorisine tam uyumlu olduğuna işaret etmektedir. Plato: Yerin sarsılmasıyla oluşmuş, oluşa bilecek sarsıntıları engelleme özelliğine sahib, yerin içinde derin kökü olan yerin üstündeki ağır baskıdır.
Şekil 20: Tibet platosu/Himalaya sıradağlarının altındaki kabuk modeli.[26]
13. Mesalar: Tektonik aktivite ile yükselen yatay tabakalı kayaların ayrışması ve erozyonu ile oluşan, her yönden sarp kayalıklarla sınırlanan ve çevredeki bir düzlüğün üzerinde belirgin bir şekilde duran, izole edilmiş, düz tepeli bir yükseklikdir. Mesaların platolar gibi kökü olduğuna dair özel bir bilgi olmasada platolarla olan ilişkisinden ve dağlarla olan benzerliğinden dolayı köke sahip olma ihtimali yüksekdir.
Şekil 21: Mesa.
Mesaların erozyonla oluşması, Kuran’ın revasiye’lerin yerin içine üzerinden yerleştirilmiş olmasına dikkat çekmesiyle ilişkili ola bilir. En doğrusunu Allah bilir.
14. Bütler: Ayrışma ve erozyonla oluşan, genellikle dikey kenarları ve nispeten küçük, düz bir sethi olan izole tepelerdir. Bütler platolar ve mesalardan daha küçük yer şekilleridir.
Şekil 22: Büt.
Şekil 23: Plato, mesa ve bütler arasındaki benzerlik ve ilişki.
Bütlerin erozyonla oluşması, Kuran’ın revasiye’lerin yerin içine üzerinden yerleştirilmiş olmasına dikkat çekmesiyle ilişkili ola bilir. En doğrusunu Allah bilir.
15. Kratonlar: Karakteristik olarak antik kristalimsi temel kayadan oluşan bir kıtanın istikrarlı iç kısmıdır.[27] Çok uzun zamandan beri orojenik hareketten etkilenmediği için kırılma yada kıvrılmaya uğramamıştır. Bu nedenle, kratonlar daima düz olma eğilimindedirler.[28]
Şekil 24: Kraton.
Kratonlarında dağlar ve platolar gibi derin kökleri vardır. Bu yüzden yerin içiyle ilişkilidir diye biliriz ve revasiye kategorisine ait ede biliriz.[29]
4. Kuran revasiye’lerden bahs ederken neden akarsulardanda bahs eder?
Yukarıda revasiye’nin geçtiği ayetlere dikkatle bakarsak bunlarla ilişkili olduğunu göreceğimizi söylemiştik:
I. Nehirler ve tatlı sular.
II. Yerin genişletilmesi.
III. Yerin sarsılması.
IV. Yolların salınması.
V. Yere yerin üzerinden yerleştirilmiş olması.
VI. Yerin içine yerleştirilmiş olması.
Revasiye’lerin neden yerin genişletilmesine, sarsılmasına, yerin üzerinden ve içine yerleştirilmiş olmasıyla ilişkili olduğuna dikkat çektik. Fakat nehirler, tatlı sular ve yolların salınmasıyla olan ilişkisine dikkat çekmemiştik.[30] Jeolojiye baktığımız zaman revasiye’lerin volkanik dağ ola bileceğini dediğimiz için vadi oluşturan akarsuların akmasıda akarsu (drenaj) desenlerinden biri olan dairesel akarsu modeliyle (Radial Drainage Pattern) uyumlu görünmektedir.
Şekil 25: Dairesel akarsu deseni. Amarkantak Tepelerinden çıkan Narmada, Son ve Mahanadi gibi nehirler farklı yönlerde akar ve radyal desenin güzel örnekleridir. Radyal drenaj desenleri ayrıca Girnar Tepeleri’nde (Kathiawar, Gujarat) ve Assam’ın Mikir Tepelerinde bulunur.[31]
Şekil 26: Nahçıvan'daki (Azerbaycan) tepelerin dairesel akarsu deseni.
Rad 3, Nahl 15-16, Enbiya 31 ve Neml 61 ayetlerindeki akarsulardan ve yollardan bahs eden ayetlerin revasiye’lerle ilişkili olma nedeni bilimde dairesel akarsu modeliyle uzlaşmaktadır. Şöyle ki, akarsuların yeri aşındırma ve yerdeki birimleri taşıyarak biriktirme özellikleri vardır. Akarsu aşındırmasının 3 yönü vardır: düşey, yanal ve geriye aşındırma.
Düşey aşındırma akarsuyun yatağını derine doğru kazar ve aşındırmanın büyüklüğüne ve aşındırma süresine bağlı olarak dar ve çok derin “V” şekilli vadileri yada kanyonları oluştururlar.[32]
Şekil 27: Düşey aşındırmanın sonucunda oluşmuş “V” şekilli vadi. Vadiler “U” şekillide ola bilir. Detaylı incelemesi ArcGIS programıyla yapılmaktadır.
Bilim, Allah'ın eserlerini okumak, anlamak, tanımak ve bilmek için Allah'ın bilinçli ve maksatlı olarak oluşturduğu özel bir dildir. Bilim adamları ise bu dili analiz etme ve öğrenme konusundaki uzmanlardır. Kuran’ın da bilimsel ayetlerinde bilimle çelişen herhangi bir bilginin yer almadığının bunun tam aksine bilime geçen yüzyılda belli olan bilgilerin ister kelime seçimiyle, isterse de konuların anlatım sırasına gösterilmiş hassasiyetle anlatılmış olması, bu kitabın o dönemdeki bilgilere sahib olmayan bir insan tarafından yazılmış olmasını imkansız kılıyor. Bu yüzdendir ki, Kuran Allah kelamıdır diye biliriz.
Referans:
[3] “Kıtaların kayması teorisi” (ki, Neml suresi 88’ci ayet bundan bahs etmektedir) 1912 yılında Alman meteorolog ve jeofizikçi Alfred Wegener tarafından ortaya atılmış fakat 1960’lı yıllara kadar bilim adamları tarafından kabul görmemiştir. Bu konu hakkında genel jeoloji kitablarından detaylı bilgi edine bilirsiniz.
[9] Wilson Cycle: https://www.youtube.com/watch?v=I_q3sAcuzIY&t=37s
[10] Dağların köküyle ilgili: https://www.forestrynepal.org/how-deep-does-the-root-of-mount-everest-go/
[12] Jeomorfolojik indislerle ilgili yüksek lisans tezi: https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=ei9_-26qrU_xsGgc-jO6QQ&no=1qeMhtT0HoIjNISZMuel8w
[19] https://www.cografyadefterim.com/9-sinif-cografya/derinliklerde-meydana-gelen-volkanik-sekiller.html
[30] Meyvelerden çifter çifter yaratılmış olması ise jeoloji dışında kalan bir konu olduğu için ona dokunmayacağım.
Comments