1- Sana Enfali[ganimetlerden artanı]¹ soruyorlar. "Enfal [ganimetlerden artan] Allah'a ve Elçisi'ne aittir. Artık, Allah'a(karşı gelmekten) sakının, kendi aranızın sahibini [bağını] düzeltin ve eğer inançlı idiyseniz Allah'a ve Elçisi'ne gönülden itaat edin.
¹: "Enfal=انفال" kelimesi ganimetten arta kalanı anlamındadır. (zad'ul mesir) Genellikle "ganimet" olduğu söylense de bu anlam daha uygundur.
Ganimet ile ilgili ayetlerde açıkça "ganimet =غنيمة" denildiği halde bu ayette "Enfal=انفال" kelimesinin kullanılması farklı bir manada olduğunu doğruluyor.
2- İnançlılar, sadece 'Allah anıldığı zaman kalpleri ürpermiş' olanlardır. Onun ayetleri [işaretleri] kendilerine okunup teşvik edildiği zaman [ayetler] onları inanç bakımından artırdı. Onlar sadece RAB'lerine güvenip dayanıyorlar (tevekkül ediyorlar).
3- o [inançlılar] ki, yönelişi (namazı) ayakta tutuyor ve kendilerini rızıklandırdığımızdan harcama (infak) yapıyorlar.
4- İşte, Hak [gerçek] olarak inananlar asıl bunlardır. Onlara RAB'leri katında bir takım dereceler, bir bağışlanma ve kerim [üstün] bir rızık vardır.
5- Tıpkı RAB'binin seni Hak ile [gereğince] evinden çıkarması gibi¹... Gerçekten, inananlardan bir grup, kesinlikle hoşlanmıyor.
¹: "Kema=كما" ifadesi 1. Ayetle bağlantılı olup "Enfal'in, Allah ve Elçisi'ne ait olması haktır. Tıpkı RAB'binin seni evinden çıkarması gibi bir haktır" manasındadır.
6- [Hak] açıklandıktan sonra, sanki göz göre göre ölüme sevk ediliyormuş gibi 'Hak' konusunda seninle mücadele ediyorlar.
7- Hani Allah, iki takımdan birini size söz vermişti. Siz silahsız olanın sizin olmasını istiyordunuz. Allah ise, kelimeleri ile "Gerçeği" gerçekleştirmeyi ve kafirlerin [gerçeği örtenlerin] arkasını kesmeyi istiyordu.
¹: (keşşaf sahibi)
8- "Gerçeği" gerçekleştirmek; "Yalanı" yalan etmek için (bunu yaptı). Suçlular hoşlanmıyor olsa da...
9-10- O vakit RAB'binizden yardım istiyordunuz. Ardında size "kesinlikle ben, peş peşe gelen meleklerden bin¹ [tanesi] ile sizi destekleyenim." [diye] cevap vermeyi dilemişti. Allah bunu [yardım sözünü] başka [bir sebepten dolayı] değil, ancak müjde olsun ve kalpleriniz onunla [yardım sözüyle] huzur bulsun diye yaptı. Yardım, ancak Allah'ın katındandır². Kesinlikle Allah, devamlı üstündür, bir hakimdir/hikmetlidir.
¹: Alimran 125-126 ayetlerinde 5000 melek; Enfal 10. ayette ise 1000 melekle yardım edildiği söylenmektedir. Bazıları çelişki iddia etmiştir ancak bu ayet Bedir savaşıyla ilgili, Alimran 125-126 ise uhud savaşıyla ilgilidir.(zad'ul mesir, Alimran 126) Farklı savaşlar olduğu için çelişki yoktur.
²: kur'an'da bir açık arayan misyonerler, bu ayetin uhud savaşıyla ilgili olduğunu ve ayetlerin yenilgiden dolayı bir açıklama amacıyla geldiğini söylemiştir. Fakat bu yanlış bir bilgidir. Bu Ayette anlatılan savaş, Bedir savaşıdır ve 300 kişilik müslüman ordusu 1000 kişilik müşrik ordusuna galip gelmiştir. (kurtubi, kadı beydavi, zad'ul mesir, keşşaf sahibi) uhud savaşıyla ilgili Alimran 152. Ayete bakabilirsiniz. Şu anki ayetin bu ifadeleri de, zaferin Meleklerden değil tamamen Allah'tan olduğunu hatırlatmak ve meleklerle yardım sözünün de, zafer amaçlı değil, sadece korkuyu gidermek amaçlı olduğunu bildirmektedir.
Meleklerin varlığı konusuna gelince;
Melek, köken olarak "gönderilen mesaj, mektup, Elçi" gibi manalarda kullanılmaktadır. İlk muhatabın bu varlıkları gökten (uzaydan) gelen bir varlık çeşidi olarak inandığı malumdur. (müfredat : الك ،ملك, kurtubi bakara 30) günümüzde de meleklerin aslında uzaylılar olduğunu iddia edenler vardır.
Bu varlıklara inanmak, varlıklarının "Gayb" alanında olması sebebiyle "körü körüne inanışçılık" değildir. Örneğin, bir kişi evrenin çok uzak bir noktasında bembeyaz bir boşluk olduğunu iddia etse, bu iddia doğrulanamaz ve yanlışlanamaz. Çünkü bu iddia "Gayb" noktasındadır. Ancak bunu iddia eden kişinin daha önceden bulunduğu her iddia zamanla doğrulanmış ise, bu iddiasına da inanılır.
Kur'an'ın 1400 yıl öncesinden kozmoloji doğa ve yaratılış hakkında o kadar çok konuşup bulunduğu çağın yüzlerce yanlış bilgisine rağmen günümüz bilimine zıt herhangi bir bilgi vermemesi ve "Gayb" alanında olduğunu söylediği pek çok bilginin (mesela ahiret) doğruluğuna kanıt olması sebebiyle henüz doğrulanmış olmayan diğer iddialarına inanmak mantığa aykırı değildir.
11- O vakit, kendisinden bir güvenlik olarak sizi hafif uykuya bürüyor; sizi onunla [o suyla] temizlemek, şeytanın riczini (azabını-sarsıntısını)¹ sizden gidermek, kalplerinizin üzerini bağlayıp korumak² ve onunla [kalplerinizi korumakla] ayaklarınızı sabitleştirmek³ için yaptı.
¹: ayetteki (رجز) kelimesi "sarsıntı" mânâsına gelir (müfredat : رجز) Şeytan, Müslümanların susuzluk çektiği bir durumda kendilerine vesvese verdiğinde bazıları inançlarından şüphe etmeye yani inançları sarsılmaya başlamıştı. Bunun üzerine Allah istediklerini kendilerine vererek, şeytanın verdiği bu sarsıntıyı giderdi. (kurtubi)
²: "rabt= ربط" Atı korumak için onu yerine bağlamak manasındadır (müfredat : ربط) bir nevi "kalplerinizdeki inancı korumak için, inancınızın kaçıp gitmemesi için su indirdik" manasındadır.
³: buradaki "onunla" zamiri kalbin korunmasına dönmüştür. "ayaklarınızı sabitleştirmek" ifadesi ise "kuvvetlendirmek" manasındadır (müfredat : ثبت)
Çünkü inanç, hayata etki etmektedir. İnsan, zafer kazanacağına, Allah'ın kendisine yardım edeceğine inandığı esnada başarıya çok yakındır. İnanç giderse bu başarı da gider.
İnancın hayata etki etmesi, "Çekim yasası (The secret)" olarak bilinir.
12- O vakit RAB'bin meleklere "Kesinlikle ben, sizinle birlikteyim. O halde inanmış kimseleri sabitleştirin[kuvvetlendirin]. Gerçeği örtmüş kimselerin kalplerine (o) dolup taşan korkuyu atacağım. Artık vurun boyunların üstüne! Vurun onlardan parmak uçların her birine!" [diye] vahiy ediyordu.
13- İşte bu, onların Allah ve elçisi ile cepheleşmiş olmalarından dolayıdır. Allah ve elçisi ile cepheleşenler [bilsin ki] kesinlikle Allah, sonucu [cezası] şiddetli olandır.
14- İşte size.. Artık tadın onu! Kesinlikle kafirlere [gerçeği örtenlere] ateşin azabı vardır.
15- Ey inanmış olanlar! Gerçeği örtmüş olanlarla ordu halinde karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin.
16- O gün kim -herhangi bir savaş için kenara çekilerek¹ veya herhangi bir birliğe katılarak [arkasını dönmesi/geri çekilmesi] durumu dışında- onlara arkasını dönerse Allah'tan bir gazaba uğramıştır ve barınma yeri cehennemdir. Ne Kötü varış yeridir!
¹: düşmana yenilmiş gibi bir izlenim verip kaçarak tekrar saldırı yapmak anlamındadır. (Zamahşeri:keşşaf)
17- Siz onları hiç öldürmediniz; fakat Allah onları öldürdü. Attığın vakit sen atmadın; fakat Allah attı. O, kendisinden güzel bir sınama olarak inançlıları sınamak için [bunu yaptı]¹. Kesinlikle Allah devamlı bir işitendir, devamlı bir bilendir.
¹: Bu ifade hazf edilmiştir (Müşkül i'rab-ul kur'an)
18- [güzel bir sınama] işte budur. Kesinlikle Allah, kafirlerin[gerçeği örten kimselerin] planını zayıflatandır.
19- Eğer fetih [hüküm/zafer¹] istiyorsanız, fetih size gelmiştir. Son verirseniz bu sizin için daha iyidir(hayırlıdır); başa dönerseniz biz de döneriz. Birliğiniz çok olsa bile hiçbir şekilde size asla yeterli gelmeyecek. Kesinlikle Allah inançlılarla birliktedir.
¹: Fetih, sözlükte "zafer, yardım ve hüküm" manalarına gelir (müfredat : فتح)
20- Ey inanmış olanlar! Allah'a ve elçisi'ne gönülden itaat edin. Siz işitirken ondan¹ yüz çevirmeyin.
¹: "ondan (anhu=عنه)" zamiri tekil gelmiş ve Elçiye dönmüştür. Bu durumda ayetteki "ve (و)" harfi tebyin amaçlı kullanılmıştır. Ayetin manası sanki "Allah'a, yani onun Elçisi'ne gönülden itaat edin" manasındadır. Bu anlam, "Kim, Elçiye gönülden itaat ederse, artık Allah'a gönülden itaat etmiştir" (Nisa 80) ayeti ile bağdaşır.
21-22- Duymadığı[anlamadığı/itaat etmediği¹] halde "duyduk!" demiş olanlar gibi olmayın. Kesinlikle Allah'ın katında, kımıldananların en kötüsü (şerlisi) akıl etmeyen dilsiz sağırlardır.
¹: "sem'a= سمع" duymak mânâsına geldiği gibi, algılamak, itaat etmek mânâsına da kullanılır. İlgili ayet "anlamadıkları halde, 'anladık' diyenler gibi olmayın" veya "gereğini yapmadıkları halde 'duyduk (itaat ettik)' diyenler gibi olmayın" manasında da olabilir (müfredat : سمع)
23- Allah onlar hakkında bir hayır bilseydi mutlaka onlara işittirirdi. Şayet onlara işittirmiş olsaydı, onlar mutlaka ilgiyi keserek yüz çevirirlerdi.
24- Ey inanmış olanlar! size hayat verene [kur'an'a]¹ çağırdığı zaman Allah'a ve elçi'ye olumlu cevap vermeyi dileyin. Allah'ın kişiyle kalbinin arasına girdiğini ve sadece onun [emrine]² doğru bir araya getirileceğinizi bilin.
¹: "hayat veren" ifadesi ile kasıt edilen kur'an'dır. (Fahreddin Razi) Bakara 179. Ayette "Kasasta/kur'an'da hayat vardır Ey akıl sahipleri!" denilmesi de bunu destekler.
²: burada tamlayan olan (أمر) kelimesi hazf edilmiştir. Cümle (إلي أمره تحشرون) takdirindedir.
25- Sizden sadece zulüm etmiş olanlara isabet etmekle asla¹ kalmayan bir fitneden[azaptan] korunup sakının. Allah'ın, sonucu [cezası] şiddetli olan olduğunu bilin.
¹: Cevap cümlesi normalde 'tekit nunu' ile gelmez. Yani bu ifade cevap cümlesi ise normalde "le tusibeNNE=لا تصيبن" şeklinde olmaması gerekirdi. Ama bu ayette cevap cümlesi değildir. Sıfat cümlesidir.
26- Hatırlayın: hani siz, insanların sizi kapıp götürmesinden korkarak yerde zayıf bırakılmak istenilen pek bir azınlıktınız. Ardından şükretmeniz beklendiği için o sizi barındırdı, kendi yardımıyla sizi güçlendirdi ve temiz olanlardan sizi rızıklandırdı.
27- Ey inanmış olanlar! Allah'a ve Elçisi'ne ihanet etmeyin! aksi takdirde¹ siz bildiğiniz halde emanetinize ihanet ediyorsunuz [demektir].
¹: arapçada cevap için bazen (ف) yerine (و) kullanılabilir. Buna göre ayetin bu kısmı cevap cümlesidir. (Fahreddin Razi)
ayetin bu kısmı "emanetinize de ihanet etmeyin" manasında da olabilir. Buna göre ayetin bu kısmı (ولا تخونو) şeklindedir. (Fahreddin Razi)
28- Mallarınızın ve çocuklarınızın sadece bir fitne [sınama] olduğunu bilin. Allah(a gelince) büyük bir ödülün onun katında [olduğunu bilin].
29- Ey inanmış olanlar! Eğer siz Allah'a (karşı gelmekten) sakınırsanız Allah büyük ikram sahibi iken sizin için bir furkan [gerçeği ve yalanı ayıran¹] yapar, sizden kötülükleri tamamen örtüp yok eder ve sizi bağışlar.
¹: (müfredat : فرق)
30- Hani, gerçeği örtmüş olanlar seni sabitlemek [hapsetmek] veya seni öldürmek veya seni [yurdundan] çıkarmak için hile yapıyorlardı. Onlar tuzak kuruyor, Allah da tuzak kuruyor [karşılığını veriyor]. Hâlbuki Allah hile yapanların[karşılık verenlerin¹] en iyisidir (hayırlısıdır).
¹: "karşılığını vermek" manasındadır. Alimran 54. Ayetin dipnotuna bakınız
31- Kendilerine ayetlerimiz okunup teşvik edildiği zaman, "Duymuştuk, istesek bunun benzerini gerçekten biz de söyleriz. Bu, başka [bir şey] değil, ancak öncekilerin-öncülerin satırlarıdır [uydurmalarıdır].
32- Hani onlar "Ey Allah! Eğer bu senin katından (gelmiş) gerçeğin ta kendisi ise üzerimize gökten bir taş yağdır veya can yakıcı bir azap getir" demişlerdi.
33- Sen onların içindeyken Allah onlara azap edecek değildi. Onlar¹ bağışlanma isterken Allah onlara azap edici değildi.
¹: Zamir, bu duayı edenlere işaret edebileceği gibi müslümanlara da işaret edebilir.
34- [yoksa] onların ne var ki kendileri kutsal ibadethaneden (Mescidi haram'dan) çeviriyorlarken Allah onlara azap etmesin? Onun velileri değillerdi. Onun velileri başkası değil, ancak korunup sakınanlardır; fakat onların çoğunluğu bilmiyor.
35- (Bu) evin yanında namazları/duaları başka ancak bir ıslık çalmak ve bir alkışlamaktı. O halde gerçeği örtmekte olmanıza karşılık tadın azabı!
36- Doğrusu şu ki, gerçeği örtmüş olanlar mallarını Allah'ın yolundan engellemek¹ için harcıyorlar. [daha da] onu [mallarını] harcayacaklar sonra bu kendilerine bir hasret olacak sonra yenilgiye uğrayacaklar. Gerçeği örtmüş olanlar sadece cehenneme doğru bir araya getirilecektir.
¹: engellemeleri sadece sözle değildi. Peygambere ve inananlara karşı savaşmak için orduya para harcamaları ile olmuştu.
37- Allah'ın, kirli planı temiz olandan ayırtlaması ve pis olanı birbirine katıp, topluca üst üste biriktirip onu cehennemin içine atması için... İşte, kaybedenler asıl bunlardır.
38- Gerçeği örtmüş olanlara söyle¹, son verdilerse geçmişte olanlar kendileri için bağışlanır; eğer tekrar başa dönerlerse [bilsinler ki] öncülerin-öncekilerin sünneti [kanunu] geçmişti.
¹: Anlaşılacağı üzere "de" [قل] sözü her zaman "şöyle söyle" manasında değildir.
39 - Herhangi bir fitne [baskı ve işkence]¹ olmayıncaya ve Din [kulluk başkalarına değil]² tamamıyla Allah'a ait oluncaya kadar onlarla [Allah'ın yolundan engelleyenlerle]³ savaşın! Eğer, [engellemeye] son verirlerse,[bilin ki] kesinlikle Allah onların eylemlerine karşılık bir görendir.
¹: "fitne = فتنة" kelimesi "azap, baskı, şiddet, sınama" gibi manalarda kullanılır (müfredat : فتن) Ankebut 10, Enfal 73, Hadid 14 ve yunus 83 ayetlerinde "fitne" kelimesi "işkence ve baskı" anlamında kullanılmaktadır. Örneğin yunus 83 "Firavun'un ve onun seçkin adamlarının kendilerine fitne [işkence] etmesi korkusundan dolayı Musa için onun milletinden bir tek soydan başkası inanmadı’’ denilmektedir. Demek ki Fitne ‘’fiziksel işkence’’ manasında kullanılmaktadır. Bu durum ayette kendileriyle savaşma emri verilen kişiler, -tıpkı ammar b. Yasirin annesi Sümeyye’ye sırf müslüman olduğu için işkence ederek öldüren müşrikler gibi- müslümanlara savaş açıp onlara çeşitli işkenceler yapan bir gruptur.
²: Dinin Allah'a ait olması, inanç özgürlüğünün olmasıdır. Allah'ın dini, bakara 256. Ayette yazıldığı üzere "bu dinde zorlama yoktur" denilen, yani inanç özgürlüğü olan din demektir.
Şu şekilde de anlaşılabilir: "din = الدين" kelimesi "kulluk" mânâsına da gelir. (müfredat : فتن) bu anlama göre "insanlar birbirlerine kul/köle olmayıp, sadece Allah'a kul olarak özgür oluncaya kadar" manasındadır. Allah'ın dini, baskı ve zorlama olmayan özgürlük dinidir. (bakara 256)
Ayetteki bir hedef zulmün yok olması diğeri ise dinin Allah'a mahsus olmasıdır. Bu hedefi yerine getirmek için uğraşan biri, saldırıya uğrarsa, ona savaşması emir edilir. Yoksa durduk yere savaşmak emir edilmez. Eğer öyle olsaydı âyette "din Allahın oluncaya kadar sizinle çarpışan /savaşan o kimselerle savaşın" demek yerine "din Allahın oluncaya kadar kafirlere karşı savaşın" derdi.
³: "onlar = هم" zamiri, 36. Ayetteki "Allah'ın yolundan engelleyen" kişilere döner. Bu kişiler engellemeyi sadece mal ile değil, bu ayetin diğer ifadelerinden (mesela "fitne [işkence/baskı] yok oluncaya kadar" ifadesi gibi) ve 36. Ayetin iniş sebebinden anlaşıldığı kadarıyla baskı ve şiddet uygulama ile olmuştur.
Bu ayet islamın savunma amaçlı savaş yaptığının ispatıdır. Eğer amacı durduk yere farkı inançta olan kişilere karşı saldırı olsaydı herhangi bir şart koşmadan "sizden olmayan insanlarla savaşın." derdi.
40- Yüz çevirdiler ise Allah'ın mevlanız[sahibiniz] olduğunu bilin. Ne güzel mevla! Ne güzel devamlı yardımcıdır!
41- Allah, her şeye imkanı olan iken, Furkan [gerçeğin ve yalanın ayrılma] gününde yani iki topluluğun karşılaşma gününde Allah'a ve kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, ganimet [elde] ettiğiniz herhangi bir şeyden, beşte biri kesinlikle Allah'a, yani¹ elçi'ye², yakınlık sahiplerine, yetimlere, yoksullara ve yolculara ait olduğunu bilin.
¹: Buradaki (و) harfi sıla olarak kabul edilebilir (zad'ul mesir) çeviri buna göre yapıldı.
Geriye kalan 4/5, gazilere gider.
Buradaki (و) harfini atıf kabul edenler ganimeti altıya bölmüş, hükmü buna göre açıklamıştır. Buna göre ayetin bu kısmı "beşte biri kesinlikle Allah'a, Elçi'ye, yakınlık sahiplerine..." manasındadır.
Allah'ın hakkının devlet hazinesine gideceği de, kabe'ye gideceği de söylenmiştir (beydavi)
²: Elçimiz bugün hayatta olmasa bile, onun konumuna sahip olan kişiler devlet yöneticisi veya ordu komutanı olan kişiler bu payı alır (kadı beydavi) Elçinin hakkının kamuya harcanması da mümkündür. Çünkü Elçimiz sağlığında kendi payını böyle harcanmıştır (kadı beydavi)
42- O vakit, onlar en uzak vadide iken siz en yakın vadideydiniz ve kervan sizden daha aşağıdaydı. Şayet sözleşme yapsaydınız, mutlaka sözleşmenizde ayrılığa düşerdiniz. Fakat Allah'ın yapılmış olan bir emri tamamlaması için ki, helak olanın, açık bir kanıttan helak olması ve yaşayanın açık bir kanıttan yaşaması için [böyle oldu]. Kesinlikle Allah, gerçekten bir devamlı işitendir, bir devamlı bilendir.
43- O vakit Allah, uykunda sana onları az olarak gösteriyordu. Şayet sana çok gösterseydi, mutlaka korkarak zayıf düşerdiniz¹ ve emir hakkında mutlaka çekişirdiniz. Fakat Allah sağlık verdi. Kesinlikle o, göğüslerin özünü devamlı bilendir.
¹: (müfredat : فشل)
44- O vakit Allah, yapılmış bir emri[işi] tamamlaması için size onları, karşılaştığınız zaman gözlerinizde az olarak gösteriyordu ve onların gözlerinde sizi azaltıyordu. Emirler[işler] sadece Allah'a döndürülür.
45- Ey inanmış olanlar! Herhangi bir birlik ile karşılaştığınızda, sabit olun ve Allah'ı çok hatırlayıp anın, istediğinizi elde edip kurtulmanız beklenir.
46- Allah'a ve elçisi'ne gönülden itaat edin ve çekişmeyin. Aksi halde korkarak zayıf düşersiniz ve rüzgarınız[devletiniz/gücünüz]¹ gider. Sabredin! Kesinlikle Allah sabredenlerle beraberdir.
¹: "rüzgar (ruh=روح )" istiare yoluyla "devlet, güç, galibiyet, başarı, zafer" manalarında kullanılır. (müfredat : روح, zad'ul mesir, kurtubi,)
47- Bir şımarıklık ve insanların gösterişi için yurtlarından çıkmış olanlar gibi olmayın. Onlar, Allah'ın yolundan çeviriyorlar. Hâlbuki Allah onların eylemlerini bir kuşatandır.
48- o vakit, şeytan¹ onlara [yurtlarından bu şekil çıkanlara] kendilerinin eylemlerini süslemiş ve "Bugün, insanlardan sizi yenecek hiçbir [kimse] yoktur. Kesinlikle ben size bir komşuyum." demişti. Ardından, [şeytan] iki bölüğü görünce, topukları üzerinde geri çekildi ve "kesinlikle ben sizden beriyim. Kesinlikle ben sizin görmediğinizi görüyorum. Gerçekten ben Allah'tan korkuyorum. Allah, sonucu [cezası] şiddetli olandır." dedi.
¹: Şeytan, bir sıfattır. Kur'an'da "şeytan" ifadesiyle birlikte, "şeytanlar" ifadesinin de geçmesi (mülk 5,) bunu gösteriyor. İçlerinden söz sahibi olan birisi, kötülüğünden dolayı şeytan sıfatına sahip olmuştur.
49- O vakit münafıklar [İkiyüzlülük yapanlar] kalplerinde bir hastalık bulunanlara "Dinleri bunları kandırmış." diyordu. Kim Allah'a güvenip dayandıysa [bilsin ki] Allah devamlı bir üstündür, bir hakimdir/hikmetlidir.
50-51- Gerçeği örtmüş olanları, Melekler onların yüzlerine ve arkalarına vura vura onları vefat ettirirken görseydin... "Tadın yangının azabını! İşte bu, ellerinizin önden hazırladığı [şeyler] ve Allah'ın kullara asla ve asla zulüm edici olmaması sebebiyledir
¹: manayı kuvvetlendirmek için "çokça acımasızlık eden" manasında (ظلام) fiili kullanılmıştır. (ب) harfi cerr'i bu manayı daha da kuvvetlendirir. Ağır bir cezanın ardından, kendisinin zulüm etmediğini söylemesi çelişki değildir. Çünkü onlar, inanan insanlara karşı savaş açmış, eziyet etmişti. Zalime ceza vermemek, mazluma bir zulüm olacağı için Allah ceza vermiş, ceza vermesinin de mazlumlara zulüm etmediğini vurgulamak için böyle bir ifade kullanmıştır.
52- Firavun'un halkı ve onlardan öncekilerin gidişatı gibi... Allah'ın ayetlerinin [hak olduğu] gerçeğini örtüp göz ardı ettiler, Ardından Allah onları ceza gerektiren işleri¹ sebebiyle yakaladı. Kesinlikle Allah güçlüdür, sonucu [cezası] şiddetli olandır.
¹: "zenb=ذنب" kelimesi "kuyruk" manasındadır. Bu kelime nokta-i nazardan sonucu ceza gerektiren her şey için kullanılmıştır. (müfredat : ذنب)
53- İşte bu, Allah'ın herhangi bir millete kendisini verdiği bir nimeti, kendileri kendi benliklerindekini değiştirene kadar, değiştirici olmamasından ve Allah'ın devamlı işiten, devamlı bilen olmasından dolayıdır.
54- Firavun'un halkının ve onlardan öncekilerin gidişatı gibi... RAB'lerinin ayetlerini [mucizelerini] yalanladılar. Ardından onları cezayı gerektiren işleri sebebiyle helak ettik ve Firavunu’nun halkını boğduk. Her biri zalimdi.
55-56- Kesinlikle Allah'ın katında, kımıldananların en kötüsü (şerlisi), gerçeği örtmüş olanlar yani¹ onlardan kendileriyle anlaşma yapmış olduğun sonra da her defasında hiç sakınmaksızın kendi anlaşmalarını bozanlardır². Artık onlar inanmıyorlar.
¹: 56. ayetin başındaki ismi mevsul [الذين] bir önceki (55.) ayetteki ismi mevsul'den [الذين] bedeldir (Halebi:duru-l mes'un)
¹: "küfr=كفر" bir şeyi örtmek demektir. (müfredat : كفر) Allah, kur'an'da zinayı yasakladığı halde tecavüz eden; Allah, haksız yere öldürmeyi yasakladığı halde masum bir insanı öldüren herkes "eylemde küfr işlemiş" sayılır. Çünkü Allah'ın emrini çiğnemek bile onun hükümlerini örtmek (yani küfr) sayılır.
ayetler birbirlerini açıklar. Enfal 22. Ayette, Allah'ın katında debelenenlerin en şerlisi için gerçeğe karşı sağır, dilsiz ve akıl etmeyen kimseler olduğu söylendi. Bir insan, zulmü görüyor, buna karşı sağırlık yapıyor, zulmü söylemek yerine sessiz kalıyor ve aklını kullanmak yerine yalanlara takılmaya devam ediyorsa o insan da Allah'ın katında debelenenlerin en şerlisi yani "kafir [gerçeğini örten]" sayılmaktadır. Yani bu ayetlere göre kötülük yapanları geçin, kötülüğe sessiz kalanlar bile bu ayetin anlattığı kategoriye giriyor.
²: Kureyza oğulları (Beni Kureyza) yahudileridir. Kendileri düşmana yardım etmemek adına peygamber ile anlaşma yapmışlardı. Bu anlaşmayı her defasında bozdular. Son bozmaları ise hendek savaşında olmuştu. (kurtubi, beydavi, taberi)
57- Artık, harp'te onlara¹ denk gelirsen, onlar sayesinde arkalarındaki kimselere göz dağı ver². Düşünmeleri beklenir.
¹: zamir, önceki ayette anlatılan anlaşmayı bozan kişilere dönüyor. Bu ayetten anlaşıldığı üzere, peygamber beni kureyza savaşında sadece anlaşmayı bozan yahudilere ceza vermiştir. İçlerinde anlaşmaya sadık kalan masum yahudilere ceza vermemiştir.
²: (müfredat: شرد)
58- Herhangi bir milletten bir ihaneti mutlaka bekliyorsan¹ bir eşitlik üzerine onlara [anlaşmayı] at². Kesinlikle Allah, hainleri sevmiyor.
¹: "havf=خوف" Herhangi bir düşünce veya bilgi olan bir belirtiden dolayı, hoş görülmeyen bir şey beklentisine girmektir. Bu kelime "bilmek" anlamında da kullanılabilir (müfredat: خوف) "ihanet eserleri açığa çıkarsa" manasında olması da mümkündür (Taberi) bu ayette "zan, korku" anlamında değildir. Çünkü ayette tekit eden nun [ن] harfiyle bu fiil kullanılmıştır.
²: Meful [nesne] hazf edilmiştir. Ayetteki "nebeze=نبذ" fiili normalde "bir şeyi değersiz bularak atmak" mânâsına gelir. Ancak isfehani burada (özetle) "barış anlaşması yap, onlar sadık kaldığı sürece sende sadık kal" manasında olduğunu söylemiştir. (müfredat : نبذ)
59- Gerçeği örtmüş olanlar sakın öne geçtiklerini sanmasınlar. Kesinlikle onlar aciz bırakmazlar.
60- Onlar [barış anlaşmasını bozanlar/savaşanlar]¹ için gücünüzün yettiğince herhangi bir kuvvetten ve kendisiyle Allah'ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan berideki sizin kendilerini bilmediğiniz Allah'ın kendilerini bildiği diğerlerini kendileriyle korkutacağınız bağlanmış bineklerden² hazırlayın. Allah'ın yolunda herhangi bir şeyden ne harcarsanız, size tamamen verilir ve zulüm olunmazsınız.
¹: Zamir, önceki ayetlerde anlatılan kişilere yani anlaşmayı bozan kişilere dönüyor. Bu kişilerin bozduğu anlaşmanın, barış anlaşması olduğunu hemen sonraki Ayette barışa gelmeleri halinde barışın kabul edilmesinin emir edilmesinden anlıyoruz. Buna göre ayetteki kişiler ya savaş açanlar ya da barışı bozanlar olmalıdır.
²: "el-hayl= الخيل" ismi at ve binek topluluğu için kullanılır (müfredat : خيل) genelde bunun, savaş için hazırlanan atlar olduğu söylenmiştir (kadı beydavi, kurtubi, Fahreddin Razi)
61- Onlar [savaş açanlar] barışa meyil ederlerse barışa¹ meyil et ve Allah'a güvenip dayan (tevekkül et). Kesinlikle o devamlı işitendir, devamlı bilendir.
¹: "ha=ها" zamiri "selm=السلم" yani barışa işaret ediyor. (Halebi:duru-l mes'un) islamın barışı emir ettiğinin en açık kanıtı bu ayettir.
İslamı savaş dini gibi göstermeye çalışanlar bu ayetin nesh edildiğini savunmuştur. Ancak bu Ayetin nesh edilmediğini kabul eden sahabeler de mevcuttur. (kurtubi)
kur'an önceki kitapları nesh eder. Kur'an içinde nesh olsa bile, bu ayeti nesh eden herhangi bir ayet yoktur. Savaş ayetleri savaş ortamında, bu ayet ise barış ortamında geçerlidir.
62- Eğer seni oyuna getirmeyi istiyorlarsa [bil ki] kesinlikle Allah sana yeter. O, seni yardımıyla ve inançlılarla güçlendirendir.
63- Onların [inançlıların] kalplerinin arasını uzlaştırdı. Sen, yerde [dünyada] ne varsa hepsini harcamış olsaydın onların kalplerinin arasını uzlaştıramazdın; fakat Allah onların arasını uzlaştırdı. Kesinlikle o devamlı üstündür, hakimdir/hikmetlidir.
64- Ey Nebi! Sana ve İnançlılardan sana bağlı olanlara Allah yeter.
65- Ey Nebi! İnançlıları (o) savaşa [savunma ve koruma savaşına¹] teşvik et. Eğer sizden sabreden yirmi [kişi] olursa, iki yüz [kişiyi] yener. Eğer, sizden yüz [kişi] olursa, gerçeği örtmüş olanlardan bin [kişiyi] yener. Çünkü onlar [gerçeği örtenler] anlamayan bir millettir.
¹: "savaş" yani (القتال) sözü marife [belirli] gelmiş olmasından dolayı bu savaş belirli bir savaştır. Savaşın hangi savaş olduğu bu surenin 36-61 ayetlerinde ve kur'an'ın diğer ayetlerinde anlatıldığı üzere (bakara 190-194 , Nisa 75) savunma amaçlı veya mazlumları koruma amaçlı olan bir savaştır.
Savaş esnasında her lider, askerlerini savaşa teşvik eder. Bu durum liderin savaş taraftarı olduğu anlamına gelmez.
66- Şimdi Allah sizden [sorumluluğu] hafifletti¹ ve sizin içinizde bir zayıflık olduğunu bildi². Artık sizden sabreden yüz [kişi] olursa, iki yüz [kişiyi] yener. Allah, sabredenlerle beraber iken sizden bin [kişi] olursa, Allah'ın izniyle iki bin [kişiyi] yener.
¹: bu iki ayet arasında bir nesh [hükmü kaldırma] yoktur. Eğer zayıflık varsa bu ayet (1'e 2) geçerli; eğer zayıflık yoksa önceki ayet (1'e 10) geçerlidir.
Zayıflık olduğu için Allah yardım etmiştir. Bundan dolayı onların sorumluluğu hafifledi.
Nesh olduğunu iddia edenlere göre ise önceki ayetin dolaylı olarak "1 müslüman 10 kişiyi yenmeli" şeklinde emir manasındadır. Bu ayet ise önceki ayeti nesh etmiş artık 1 müslüman 2 kişiye dayanmak zorundadır.. (Fahreddin Razi)
Bu iki ayet "önceden zayıflardı şimdi ise sayıca çok oldukları için sorumluluk hafifledi" şeklinde açıklayan da mevcuttur (kadı beydavi)
²: "bildi" ifadesinden hareketle "Allah, eylemleri ortaya çıktıktan sonra bilir" sonucunu çıkaranlar olmuştur (Fahreddin Razi).
Ancak, iradenin sonucunun Allah tarafından bilindiğini düşünenlerin görüşünü kısaca şöyle anlatabiliriz;
Arapçada, "görmek(اري)", "bilmek(علم)", "korkmak(خوف )" eylemleri, birbiri yerine kullanılabilir. Örneğin fil suresinin 1. Ayetinde "RAB'binin fil ashabına ne yaptığını görmedin mi?" denilir. Halbuki peygamber bunu görmedi (لم يري) sadece, Allah'ın kendisine haber vermesi sayesinde bunu bildi (علم). Bu Ayette görmek, "bilmek" anlamındadır. Buradan hareketle, bu ayetteki "bilsin" ifadesini, "görsün, ezeli ilmi ile bildiğini görsün (açığa çıkarsın)" şeklinde anlamak mümkündür.
67- Bir nebi için, yerde [bölgede] katı oluncaya[kontrolü altına alıncaya] kadar kendisine ait esirler olması [doğru] olmaz!¹Allah, ahireti [sonu] istemekteyken, siz dünyanın [ilkin] geçici olanını (malını) istiyorsunuz. Allah bir devamlı üstündür, bir hakimdir/hikmetlidir.
¹: bu ayetin, Muhammed 4. Ayetle nesh olduğunu iddia edenler olmuştur. Ancak nesh edici herhangi bir şey yoktur. Çünkü bu ayet, savaşta katı oluncaya [galip gelinceye, hakim oluncaya] kadar esir almanın yasak olduğunu belirtmiştir. Tamamen yasak olduğunu değil.
68- Şayet Allah'tan bir yazı öne geçmiş olmasaydı, aldıklarınız[esirler] hakkında size büyük bir azap mutlaka dokunmuştu.
69- Artık ganimet [elde] ettiğinizden helal ve temiz olarak yeyin[alın] ve Allah'a (karşı gelmekten) sakının. Kesinlikle Allah çok bağışlayandır, bir rahimdir.
70- Ey Nebi! Esirlerden ellerinizde bulunan kimselere "Eğer Allah kalbinizde bir hayır biliyorsa, sizden alınanlardan daha hayırlı olanını size verir ve sizi bağışlar. Hâlbuki Allah çok bağışlayandır, bir rahimdir." de.
71- Sana ihanet [etmeyi] istiyorlarsa, [bil ki] önceden Allah'a ihanet etmişlerdi. Ardından Allah devamlı bir bilen, bir hakim/hikmetli olarak onlardan imkan verdi [onları ele verdi].
72- Gerçek şu ki, inanmış, hicret etmiş, Allah'ın yolunda [iyilik yolunda] malları ve canları ile cihad [çaba] sarf etmiş olanlar ve (insanları) barındırmış ve yardım etmiş olanlar (evet!) işte onlar, birbirlerinin velileridir. İnanmış ve hiç hicret etmemiş olanlara [gelince] onlar hicret edene kadar onların velayetinden size ait hiçbir şey yoktur. Eğer, dinde sizden yardım isterlerse yardım etmek size [düşer]; ancak sizinle kendileri arasında pekiştirilmiş bir anlaşma bulunan bir millete karşı [yardım isterlerse] bu durum hariçtir [yardım etmek size düşmez]. Hâlbuki Allah, eylemlerinizi bir devamlı görendir.
73- Gerçeği örtmüş olanlar birbirlerinin velileridir. Eğer onu yapmazsanız [birbirinizin velileri olmazsanız]¹, yerde [dünyada] bir fitne ve büyük bir fesat [terör, kaos] oluşur.
¹: Zamir gerçeği eylemlerine işaret etmektedir. Yani "siz onların yaptığı gibi birbirinize veli olmaz, birbirinize destek çıkmazsanız" manasındadır. Bunun önceki ayette anlatılan kurallara dönmesi de mümkündür.
74- inanmış, hicret etmiş, Allah'ın yolunda [iyilik yolunda] malları ve canları ile çaba sarf etmiş olanlar ve (insanları) barındırmış ve yardım etmiş olanlar (evet!) işte hak olarak [kesin olarak] inançlılar onlardır. Onlar için bir bağışlanma ve değerli bir rızık vardır.
75- Sonradan inanmış, hicret etmiş ve sizinle birlikte çaba sarf etmiş olanlara [gelince] İşte onlar sizdendir. Rahim sahipleri[akrabalar], Allah'ın kitabında birbirlerine daha önceliklidir. Kesinlikle Allah, her şeyi bir devamlı bilendir.
Abi Allah ilmini arttırsın.Seni severek takip ediyorum.Mealini okuyorum lakin çoğu ayet devrik olarak kurulmuş insan okumakta biraz sıkıntı çekebilir .Esenlikle kal