top of page
Yazarın fotoğrafıHubeyb Öndeş

33- Ahzab suresi (Hubeyb öndeş meali)

Güncelleme tarihi: 10 Kas 2022

1- Ey Nebi!¹ Allah'a(karşı gelmekten) sakın, kafirlere [gerçeği örtenlere] ve münafıklara [İkiyüzlülere] gönülden itaat etme! Kesinlikle Allah, devamlı bir bilendir, bir hakimdir/hikmetlidir.

¹: "Ey Nebi" şeklinde peygamberi muhatap alması, bizi muhatap almadığı anlamına gelmez. Örneğin talak 1. Ayette de "Ey Nebi!" diyerek ayete başlandığı halde "boşandığınız zaman" diyerek çoğul ifadeyle herkese yönelik emir vermiştir. Bunun sebebi, Nebi'ye hitap eden ayetlerin bizi de kapsamasından dolayıdır.

2- RAB'binden sana vahiy edilene bağlı ol. Kesinlikle Allah, eylemlerinize karşı [en başından beridir]¹ devamlı haberdardı.

¹: "ka'ne=كان" fiili "oldu, idi" anlamında kullanılır. Ancak Allah için kullanıldığı zaman, "en başından beridir" anlamında kullanılır. (müfredat : كان)

3- Allah'a güvenip dayan (tevekkül et). Bir vekil olarak Allah yetti.

4- Allah, herhangi bir adamın yani onun boşluğunun içinde hiç iki kalp'ten(ruh'tan)¹ meydana getirmedi. Kendilerini 'anneniz saydığınız'² eşlerinizi de anneniz yapmadı; evlatlığınızı, oğullarınız saymadı. Bunlar, ağızlarınızla [uydurduğunuz] sözlerinizdir.³ halbuki Allah, doğru yola iletirken, Gerçeği söylüyor.

¹: kalp kelimesi, ruh, bilgi, akıl vb. manalarda kullanılır. (müfredat : قلب) Ancak gerçek anlamda kabul edilse dahi sorun yoktur. 1884 yılında yaşayan üç bacaklı ve iki kalpli (!) bir adamın bu ayeti çürütmüş olduğu iddia ediliyor olsa da bu iddianın aslı yoktur. Detaylı bilgi için lütfen bu makaleyi okuyunuz: https://www.bilimveyaratilisagaci.com/2019/12/189-cift-kalpli-bir-adam-olur-mu/

²: "zıhar=ظهار" bir adamın, kendi eşine "sen benim annemin sırtı gibisin" diyerek ondan uzaklaşmasıdır. (müfredat : ظهر, kurtubi)

³: Bu ifade, bazı ahlak kurallarının insanlar tarafından yaratıldığını belirtmektedir. Bir insanın, evlendiği kadına "sen benim annemin sırtı gibisin" diyerek onu annesi sayması, sadece kendi kendine uydurduğu bir ahlak kuralıdır. Dolayısıyla zıhar yaptığı eşiyle evliliğini sürdürmesi, ensest değildir. Çünkü onun gerçekten annesi değildir.

Aynı şekilde, bir insanın herhangi bir kişiyi öz evladı sayması, onu gerçek anlamda öz evladı kendisini de gerçek anlamda o kişinin babası yapmaz. Dolayısıyla, insanların kendi kendilerine ürettiği bir ahlak kuralına bağlı olarak bir eylemi "ahlaksız" sayması, onu gerçekten ahlaksız bir eylem yapmaz.

5- onları [evlat saydıklarınızı] babaları için [babalarına nispet ederek] çağırın. Bu, Allah'ın katında daha hakkaniyetlidir. O halde, eğer onların [evlat saydıklarınızın] babalarını bilmiyorsanız, artık onlar dinde kardeşlerinizdir ve sahiplerinizdir. Bu konuda, hata ettiğiniz [şeyler] hakkında, üzerinize herhangi bir günah/yanlışa meyil ediş yoktur; fakat, kalplerinizin kasıtlı olarak [yaptığında size günah vardır]. Allah, [en başından beridir] çok bağışlayandı, bir Rahim'di.

6- Nebi, inançlılara kendi canlarından daha yakındır. Onun [Nebi'nin] eşleri, onların [inançlıların] anneleridir.¹ Rahim sahipleri [akrabalar], Allah'ın yazısında (miras konusunda) birbirlerine, İnançlılardan ve hicret edenlerden daha yakındır. Ancak, (miras konusunda) velilerinize, tanınmış bir iyiliği yapmanız durumu müstesna. İşte bunlar, [en başından beri] kitapta satırlanmıştı [yazılmıştı].

¹: peygamberin eşlerinin "anne" sayılması onların güvenliği içindir. İnançlıların anneleri konumunda oldukları için, her ihtiyaçları karşılanmıştır.

"Evrensel bir kitapta bu ayetten ne anlamalıyız?" sorusu akla gelebilir. Bunun cevabı şudur: Nebi, bir devletin başkanı konumundadır. Dolayısıyla Nebi'nin konumunda olan gerçek bir İslam devletinin lideri de bizim için kendi canımızdan daha öncelikli olmalıdır. Onun eşlerine de tıpkı öz annelerimiz gibi değerli bir konumda tutmalıyız.

7-8- bir vakit, Nebiler'den kendilerinin pekiştirilmiş anlaşmalarını almıştık¹. Senden², Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem'in oğlu İsa'dan da.. [Allah'ın], dürüstlere, kendilerinin dürüstlükleri konusunda sorması için onlardan [Nebiler'den] oldukça sapasağlam bir pekiştirilmiş anlaşma almıştık. [Allah], kafirlere[gerçeği örtenlere] can yakıcı bir azap hazırladı.

¹: bkz: Alimran 81. Ayet.

²: peygamberimizi başa alması, (و) harfinin her zaman sıra belirtmek amaçlı olmadığının ispatıdır. Ona verdiği değer sebebiyle başa almıştır.

Başta "Nebiler'den" dediği halde, zaten Nebi olan peygamberlerin söylenmesi, onlara verdiği ayrı bir değer sebebiyledir. Aynı üslup, bakara 98. Ayette de vardır.

9- Ey inanmış olanlar! Allah'ın, üzerinizdeki nimetini anın! Hani size ordular gelmişti. Ardından, onların üzerine bir rüzgar [azap] ve kendilerini hiç görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, eylemlerinize [en başından beri] bakmaktaydı.

10- O [olay olduğu] vakit, size tepenizden ve sizden aşağıdan gelmişlerdi. O vakit, bakışlar, (hedeften) sapmıştı, kalpler gırtlaklara ulaşmıştı ve Allah hakkında düşüncelere dalmıştınız.

11- İşte orada, inançlılar denenmişti [durumları ortaya çıkmıştı] ve şiddetli bir şekilde iyice sarsılmışlardı.

12- O vakit, münafıklar [ikiyüzlüler] ve kalplerinde bir hastalık bulunanlar "Allah ve Elçisi, kandırmaktan başka [bir şeyi] vaat etmemiş." diyorlardı.

13- O vakit, onlardan bir takım "Ey yesrip halkı! Sizin için kalış [barınma yeri] yoktur, o halde geri dönün." diyordu. Onlardan bir grup, "Evlerimiz, avrettir [korunmasızdır]¹" diyerek, Nebi'den izin istiyor. Hâlbuki, onlar [evleri] avret [korunmasız] değildir.  Onlar ancak kaçmayı istiyorlardı.

¹: "çiğnenmeye müsaittir" manasındadır. (müfredat: عور)

14- Onlara karşı onun [şehrin] çevresinden girilmiş olsaydı, sonra kendilerinden fitne [işkence yapmaları] istenseydi, mutlaka ona [fitneye] gelirlerdi ve onda¹ [şehirde] ancak pek kolay [az bir süre] kalırlardı.

¹: "kendilerinden istenilene cevap vermekte geç kalmazlardı" manasında da olabilir, çeviride yazıldığı manada da olabilir. (zamahşeri:keşşaf)

15- Doğrusu, "Arka dönmeyeceklerine[kaçmayacaklarına]" dair¹, Allah ile anlaşmışlardı. Allah'ın anlaşması, [en başından beri] sorumluluk taşımaktaydı.

¹: "En=ان" edatı hazf edilmiştir.

16- "Eğer ölmekten veya öldürülmekten kaçıyorsanız, [şunu bilin ki] kaçış, asla fayda vermez. [kaçarsanız] o zaman ancak pek az geçindirilirsiniz." de.

17- "Eğer, [Allah] size herhangi bir çirkinlik [kötülük] isterse veya herhangi bir rahmet isterse, Allah'tan size sarılacak [sizi koruyacak/engelleyecek]¹ olan kimdir?" de. Kendileri için, Allah'tan beride herhangi bir veli veya bir devamlı yardımcı bulamazlar.

¹: "asm=عصم" tutunmak engellemek ve beraber olmak anlamındadır. Mesela "Allah, kulunu korudu" anlamında (يعصم الله عبده) denilir. (Mekayıs-ıl Lugat: عصم)

18-19- Allah, sizden olup [yarardan] engelleyenleri de kardeşlerine "Hadi bize gelin!" diyenleri de biliyordu. Onlar, perişanlığa [savaşa] ancak pek az olarak, size karşı cimrilik yapanlar olarak gelirler. Korku, kendilerine geldiği zaman onlar sana bakarken sanki ölümden [korktuğu için] baygınlık geçiren [biri] gibi, onların gözlerinin döndüğünü gördün. Korku, gittiği zaman iyiye (hayra) karşı cimrilik yaparak sizi keskin dillerle rahatsız ederler. İşte onlar, hiç inanmamışlardır. Artık Allah, onların eylemlerini boşa çıkarmıştır. Bu, [en başından beridir] Allah'a göre çok kolaydı.

20- Taraftarların hiç gitmediklerini sandılar. Eğer, taraftarlar gelseydi, sizin haberlerinizi sorarak arapların içinde çölde kalanlar olmayı arzu ederlerdi. İçinizde (aranızda) olsalardı, ancak pek az savaşırlardı.

21- Elbette sizin için; Allah'ı ve ahiret [son] gününü ummakta ve Allah'ı çokça zikir etmiş olan kimse[ler] için, Allah'ın Elçisinde güzel bir örnek vardı.

22- İnançlılar, orduları gördüklerinde "Bu, Allah ve Elçisinin bize söz verdiğidir; Allah ve Elçisi, doğru söyledi." dediler. Bu, onları ancak inanç ve teslimiyet bakımından artırdı.

23-24- İnançlılardan, Allah ile yaptığı anlaşmayı ona göre doğrulamış kişiler vardır. Artık, onlardan kimi adağını tamamladı; onlardan kimi de beklemekte. Allah'ın, dürüstlere, dürüstlükleri sebebiyle karşılığını vermesi ve münafıklara [ikiyüzlülere] -tercih ederse- azap etmesi veya tevbelerini kabul etmesi içindir ki onlar (anlaşmalarını) hiçbir sekile değiştirmediler. Gerçekten Allah, [en başından beri] çok bağışlayandı, bir Rahim'di.

25- Allah, gerçeği örtmüş olanları sertlikleri [öfkeleri] ile geri çevirdi. Herhangi bir hayra hiç ulaşamadılar. Allah, inançlılara (o) savaşta yetti. Allah [en başından beri] bir güçlüydü, bir devamlı üstündü.

26- Kitap halkından onlarla [savaşta olduğunuz düşmanla]¹ sırt sırta vermiş [destekleşmiş] olanları korunma yerlerinden indirdi ve kalplerinin içine dolup taşan korkuyu fırlattı. [Onlardan: düşmana destek verenlerden] Bir grubu öldürüyorsunuz ve bir grubu esir alıyorsunuz.

¹: Bağlamında bir savaş ortamından bahsedilmektedir. Bakara 190-194, Hac 39-40, İsra 33, Nisa 75 vb. ayetler gereğince Müslümanlara sadece savunma amaçlı savaşa izin verilmiştir. Buna göre düşman tarafından kendilerine savaş açılan Müslümanlar, kitap halkından sadece savaş açanlara destek olan bir gruba -ki onlar beni kureyza Yahudileridir- ceza olarak savaş açmıştır. Tüm yahudilere değil. Eğer bu savaş, birkaç Yahudinin ihaneti sebebiyle tüm yahudilere uygulanmış olsaydı, Ankebut 46. Ayete aykırı bir hareket edilmiş olurdu. Elçinin de kur'an'a aykırı hareket etmesi beklenemez.

Enfal 56. Ayette ve tarihsel bilgilere göre de aynı grubun düşmana yardım etmemek adına peygamber ile anlaşma yaptığı belirtilmektedir. Bu anlaşmayı her defasında bozdular. Son bozmaları ise hendek savaşında olmuştu. (kurtubi, kadı beydavi, taberi Enfal 56) Bazı kaynaklar olayı iyice "masada katliamına" benzeterek peygamberin binlerce yahudiyi bu ihanet yüzünden öldürdüğünü iddia etmiştir. Ancak bu iddia, üstteki açıklamadan anlaşılacağı üzere peygambere yakışmaz.

27- Onların [düşmana destek çıkanların] yerine [bölgesine], yurtlarına, mallarına ve kendisine hiç basmadığınız bir yere sizi mirasçı yaptı. Allah, her şeye imkanı olandır.

28-29- Ey Nebi! Eşlerine "Eğer, dünya [ilk] hayatını ve onun süsünü istemekteyseniz, haydi gelin size boşanma nafakanızı¹ vereyim ve sizi güzel bir şekilde tamamen bırakayım." de. "Eğer Allah'ı, Elçisini ve ahiret [son] yurdunu istemekteyseniz, [bilin ki] gerçekten Allah, sizden (içinizden) güzellik [iyilik] yapan kadınlara büyük bir ödül hazırladı."²

¹: bu ifade, boşanma bedeli anlamında kullanılır. (müfredat : متع)

²: Dünya hayatını isteyip Ahiretten vazgeçen bir eşe karşı bize düşen sorumluluğun ne olduğu peygamber üzerinden bize tarif edilmiştir. 21. Ayette peygamberin bize örnek olduğu belirtildiğine göre bu ayetin peygambere mahsus olduğunu iddia edemeyiz.

30-31- Ey Nebi'nin hanımları! Sizden, kim apaçık bir fuhuş [meydana] getirirse, azap iki kat olarak katlanır.¹ İşte bu, Allah'a göre [en başından beridir] çok kolaydı. Sizden kim, Allah'a ve Elçisi'ne boyun eğer ve bir düzgün-iyi eylemde bulunursa, kendisine ödülünü iki defa veririz. Kendisi için değerli bir rızık hazırladık.

¹: Nebi, bizim için bir örnektir (ahzab 21). Onun eşi olan bir kadın zina ederse, hem o örnek insanın adını hem de kendi konumunu kirletmiş olacaktır. Dolayısıyla ayeti evrensel olarak şu şekilde anlayabiliriz: Müslümanlar arasında örnek kabul edilen veya ilim sahibi olan birinin eşi zina ederse, hem o örnek insanın adını hem de kendi konumunu kirletmiş olacağı için iki kat ceza alır.

32- Ey Nebi'nin hanımları! Kadınlardan herhangi birisi gibi değilsiniz. Korunup sakınmış iseniz, konuşmada cilveli¹ olmayın. Yoksa, kalbinde bir hastalık bulunanlar çokça umutlanır. Tanınana [bilinen iyiliğe] uygun bir şekilde konuşun.²

¹: "Hada=خضع" kelimesinin hangi anlamda olduğunu devamındaki ifadeler yeterince belli etmektedir.

²: Ahzab 30-31. Ayetlerin dipnotuna bakınız. Bu emirler, örnek bir insanın eşi konumunda olan herkes için geçerlidir. Sadece Nebi'nin eşleriyle sınırlı değildir.

33-34- Evlerinizde ağır başlı olun¹ ve ilk cahiliyenin [kendisini] sergilemesi (gibi) [kendinizi] sergilemeyin. Namazı sürekli olarak gereğince kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Elçisi'ne gönülden itaat edin. Allah, sizden sadece kirliliği gidermek istiyor ev halkı! Sizi iyice temizlemek [istiyor]. Allah'ın ayetlerinden ve hikmetten Evlerinizde okunup teşvik edilenleri anın! Gerçekten Allah, [en başından beridir] bir latifti, bir haberdardı.

¹: bu kelime "ağır başlılık, saygı değer olmak" anlamındaki "vakar=وقار" kelimesinden gelmektedir. (müfredat : وقر) Bir başka okuyuşta "vakırne=وقِرْن" şeklinde okunmuştur, "yerleşme, sabit olma, oturma" manasındadır. (müfredat : قر)

35- Gerçekten, müslüman [teslim olan] erkekler ve müslüman [teslim olan] kadınların; inançlı erkekler ve inançlı kadınların; boyun eğen erkekler ve boyun eğen kadınların; dürüst erkekler ve dürüst kadınların; sabırlı erkekler ve sabırlı kadınların; saygılı erkekler ve saygılı kadınların; sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınların; oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınların; edep bölgelerini koruyan erkekler ve koruyan kadınların; Allah'ı çokça anıp hatırlayan erkekler ve anıp hatırlayan kadınların [hükmüne gelince] Allah onlar için bir bağışlanma ve çok büyük bir ödül hazırladı.

36- Allah ve Elçisi, herhangi bir işe karar verdiği zaman, inançlı herhangi bir erkek ve inançlı bir kadın için, işlerinden kendilerine herhangi bir seçim hakkı olması, [uygun] olmaz. Kim, Allah'a ve Elçisi'ne isyan ettiyse [bilsin ki] apaçık bir kayboluşa sapmıştır.

37- Hani Allah'ın kendisine iyilik ettiği ve senin de kendisine iyilik ettiğine "Eşini karşında (nikahında) tut ve Allah'a (karşı gelmekten) sakın!." diyordun. Allah'ın, açığa vurucu olduğu (evlilik emrini)¹ kendi benliğinde saklıyordun. Allah, kendisinden çekinmene daha hak [layık] olduğu halde, insanlar(ın yarattığı ahlak kuralların)dan çekiniyordun. Zeyd, ondan [o kadından] bir ilişkiyi bitirince [boşanınca], -İnançlılara, evlatlıklarının eşleri (ile evlilik) konusunda, [evlatlıkları] onlardan [eşlerinden] bir ilişkiyi bitirince [boşanınca], onlara herhangi bir sıkıntı olmaması için- seni onunla [o kadınla] eşleştirdik². Allah'ın emri, [en başından beri] yapılmıştı.

¹: Peygamberi karalamak uğruna sonradan uydurulmuş bir takım iftiralar sebebiyle ayetin bu ifadesini, peygamberin, evlatlığı olan zeyd'in eşi Zeynep'e olan aşkına bağlayanlar olmuştur. Ancak, ayetin bu ifadesi ile kasıt edilen Allah'ın evlilik emridir. Zeyd, o kadından boşandığı takdirde, Allah'ın peygamberine bir evlilik emri vereceğini peygamber biliyordu. Bu evlilik yüzünden eleştiriye maruz kalacağını bildiği için insanlardan çekiniyordu. (İbni kesir, kurtubi) Ayette "Allah'ın açığa vurucu olduğu" ifadesi de bu anlamı doğrular. Çünkü Allah'ın açığa vurmuş olduğu, peygamberin bu evliliğidir. Eğer aşkı olsaydı, kur'an'da bunu belirten ifadelerin olması gerekirdi.

Mantıksal olarak, eğer kur'an'ı peygamber kendisi uydurmuş olsaydı, böyle bir ayeti uydurup kendisine inanmayan insanların eline koz vermezdi.

²: İnsanlar, bazı ahlak kurallarını kendileri yaratıyor. Yarattıkları ahlak kurallarına kendileri bağlı kalıyor. Mesela bir erkek ve bir kız, birbirlerine "kardeşim" diye hitap ediyorlar. Sonra birbirlerine aşık oluyorlar ve evlenmeye karar veriyorlar. Eğer, insanlar bir ahlak kuralı yaratmış ise, bu evliliğe "ensest" gözüyle bakmalıyız. Çünkü ne de olsa onlar kardeştir! Öz kardeşi ile evlilik yapan, ensest yapmış olur.

Fakat, ahlak kurallarını insanların yarattığını anlar ve mantıklı düşünürsek, aralarında kan bağı olmadığı için, bu evliliğe ensest diyemeyiz. Çünkü gerçek anlamda kardeş değiller.

Çoğu inançsız insanların argüman yaptığı, Müslümanların da aklını karıştıran, ahzab 37. Ayetin mesajı budur. İnsanlar kendi yarattıkları ahlak kurallarına tapıyor. Araplar da "zıhar" dediğimiz bir olay da bununla alakalıdır. Bir erkek, kendi hanımına "sen annemin sırtı gibisin" diyerek, eşini bir nevi annesi sayarak ondan uzaklaşır. Allah da tam bu konuda şunu söyler "Allah, zıhar yapmış olduğunuz kadınları anneniz yapmadı!.. [zıhar yapanlar bilsin ki] Anneleri kendilerini doğuran kişilerdir. Onlar çirkin ve yalan söz konuşuyor.."(mücadele 2 ahzab 4) Bu iki ayet, üstte dediğim şeylerin özetidir. Allah bir nevi "sizin yarattığınız ahlak kuralları, sadece sizin boş sözlerinizden ibarettir, diliniz ile ne kadar 'bu benim annemdir' deseniz de, o sizin anneniz olmaz! Diliniz ile ne kadar 'bu benim evlat edindiğim oğlum!' demiş olsanız da, o sizin öz oğlunuz değil! Kendi yaratmış olduğunuz ahlak kurallarına uymayın!" demektedir.

38- Allah'ın, Farz [şart] yaptığı [şeyler] hakkında Nebi'ye herhangi bir darlık [sıkıntı] yoktur. [İşte bunlar] Önceden gelip geçmiş olanlar hakkında, Allah'ın kanunu olarak [kanunlaştırdığıdır]. Allah'ın emri, [en başından beri] ölçülenmiş bir belirlemeydi.

39- [Onlar] Allah'ın mesajlarını duyuranlar ve ondan çekinenlerdir. Allah'tan başka hiçbir kimseden çekinmiyorlar. Devamlı bir hesap görücü olarak Allah yetti.

40- Muhammed, adamlarınızdan herhangi birinin babası değildi; fakat Allah'ın Elçisi ve Nebilerin sonuncusuydu¹. Allah, [en başından beri] her şeyi devamlı bilendi.

¹: "hatem=خاتم" kelimesi, "hatim=خاتِم" şeklinde de okunmuştur (Verş mushafı). İlkine göre "Nebilerin mührüdür" anlamında olur, ikincisine göre etken olarak çeviride yazıldığı gibi olur.

Dikkat edilirse "Elçilerin sonuncusudur" demek yerine "Nebilerin sonuncusudur" denilmiştir. Çünkü peygamberimiz son Elçi değildir, kur'an ve kur'an'ın mesajını ileten herkes "Elçi" konumundadır.

41- Ey inanmış olanlar! Allah'ı olabildiğince çok anıp hatırlayın.

42- Sabahın ilk saatlerinde ve günün sonunda onu tesbih edin.

43- O [Allah] sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size salat [rahmet] edendir. Melekleri de [size salat eder]. O [Allah], inançlılar konusunda [en başından beri] bir Rahim'di.

44- Onunla [Allah ile] karşılaşacakları gün, selamlaşmaları bir esenlik'tir. Onlar için, çok değerli bir ödül hazırladı.

45-46- Ey Nebi! Gerçekten biz, seni bir şahit, bir müjdeci, bir uyarıcı, Allah'a kendisinin izniyle [çağıran] bir davetçi ve ışık saçan bir aydınlatıcı olarak gönderdik.

47- İnançlıları, kendileri için Allah'tan büyük bir ikram olduğu [bilgisi] ile müjdele.

48- Kafirlere [gerçeği örtenlere] ve Münafıklara [ikiyüzlülere] gönülden itaat etme, onların eziyetlerini boşver ve Allah'a güvenip dayan (tevekkül et). Bir vekil olarak Allah yetti.

49- Ey inanmış olanlar! İnançlı kadınlarla evlilik yapıp sonra onlara temas etmeden önce onlardan boşandığınız zaman, sizin için onlara [o kadınlara] karşı kendisini sayacağınız hiçbir iddet yoktur. (onların bekleme süresi yoktur). Hemen, onlara boşanma nafakalarını verin ve onları güzel bir şekilde tamamen bırakın.

50- Ey Nebi! Gerçekten biz, mehirlerini verdiğin eşlerini; Allah'ın sana geri döndürdüğü¹ [şeylerden] gücünün sahip oldukları [kişileri] ; seninle birlikte göç eden amcanın kızlarıyla, halalarının kızlarıyla, dayının kızlarıyla ve teyzelerinin kızlarıyla [evliliği] sana helal ettik². Bir de, sana herhangi bir darlık [sıkıntı] olmaması için, inançlı herhangi bir kadın, eğer kendi benliğini Nebi'ye bağışlamış ise, Nebi onunla [o kadınla] evlenmeyi istemişse, (diğer) inançlılardan beride sadece sana mahsus olarak³ [helal kıldık⁴]. Onlara [inançlılara], kendi eşleri ve güçlerinin sahip oldukları hakkında Farz [şart] ettiğimiz [şeyleri] bilmiştik. Allah, çok bağışlayandır, bir Rahim'dir.

¹: kelime "övülmüş/güzel bir halde geri dönmek" manasındadır. (müfredat: فيأ) bu ifade "kafirlerden, sana döndürdüğü" anlamında olabilir (kurtubi)

²: "Evliliği helal ettik" Tıpkı Nisa 23. Ayette "haram edildi" ifadesinin "evlilik haram edildi" anlamında olması gibi.

³: "bir de" kısmından itibaren "Eğer, Nebi'ye kendi nefsini bağışlarsa...Nebi onunla evlenmeyi isterse" demesinin sebebi, "bir de" kısmından itibaren olan bölümün peygambere mahsus olduğunu göstermek içindir. (zad'ul mesir)

⁴: Nebi'ye hitap eden her ayet, doğrudan bütün Müslümanlara hitap etmektedir. Mesela talak 1. Ayette tıpkı bu ayette olduğu gibi "Ey Nebi" şeklinde başladığı halde "boşandığınız zaman" diyerek tüm Müslümanlara yönelik emir vermiştir. Bu da peygambere hitap eden ayetlerin herkese yönelik olduğunun kanıtıdır.

Bundan dolayı Ayetteki bu ifade şöyle anlaşılabilir "Eğer inançlı bir kadın, inançlı bir erkeği ister, o erkek de o kadını isterse, bu ikisi diğer inançlılara değil sadece birbirlerine helal olurlar"

Ayetteki tüm ifadeler evrenseldir. Çünkü sayılan kadınlar sadece peygambere değil, inançlılara da helaldir. Haram edilenler listesinde bu kadınların hiçbiri sayılmadığı için helaldir (Nisa 23). Ayrıca, bu ayette peygambere pozitif bir ayrıcalık yoktur. Peygamber burada sayılan kadınların hiçbiri ile evlilik yapmamıştır (kuzeni Zeynep istisna, ahzab 37. Ayetin konusudur). Ki, bir ayrıcalık olsa bile, sonraki ayetlerde bu sayılan kadınlardan başkasıyla evliliğin yasak olduğunu belirtmesi, peygambere sınır getirdiği için negatif bir ayrıcalıktır. Eğer kur'an'ı peygamber kendisi uydurmuş olsaydı, kendisine negatif bir hüküm yazmazdı. Bu durum, ayetin evrensel olduğuna başka bir açıdan delildir.

Özellikle göç eden akrabalardan bahsetmesi, göç sebebiyle ortada kalan kadınlarla evliliğin daha uygun olduğunu belirtmek içindir.

Akraba evliliğinin tıbben faydalı mı yoksa zararlı mı olduğu konusunda şu makaleyi okuyabilirsiniz: https://www.bilimveyaratilisagaci.com/2019/07/148-kuranda-akraba-evliligi-emredilir-mi/


Olayı Özetlemek gerekirse: akraba evliliğinin zararlı kabul edilmesinin sebebi, sakat doğum vb. riskleri bir kademe artırmasıyla ilgilidir. Hemen hemen her evlilikte, çocuğun sakat doğma riski vardır, akraba evliliği bunu sadece bir kademe yukarı çıkartıyor (normal evliliklerde %2-3 ise, akraba evliliğinde %3-4 oluyor). Olay temelinde akrabalıkla değil; evlenecek bireylerin atadan kalma genetik bir hastalığa sahip olup olmamasıyla alakalıdır. Haliyle aynı soydan gelen kişilerin (akrabaların) evliliği bu riski artırıyor. Ama olay özünde akrabalıkla değil; genetikle alakalıdır. Kaldı ki, akraba evliliği, zararlı genetik değişiminin birikmesini engellemektedir. Akraba evliliğinin yasaklanması, gelecek nesiller için genetik bir problem yaratabilir. (Bkz: https://www.eurekalert.org/pub_releases/2012-04/nesc-wnm042512.php )


Bu sebepten ötürü, akraba evliliğinin engellenmemiş olmalıdır. Allah en doğrusunu bilir.

51- Onlardan [o kadınlardan] tercih ettiğin kimseyi bırakabilirsin [boşanabilirsin]¹; tercih ettiğin kimseyi [nikahında] sığındırabilirsin [tutabilirsin]. Kaçındığın [evlilikten vazgeçtiğin] kimselerden, kimi[nle evlenmeyi tekrar] ararsan, sana herhangi bir günah/yanlışa meyil ediş yoktur. Bunlar, onların [kadınların] gözlerinin serinlemesi [mutlu olmaları], üzülmemeleri ve onların her birine verdiğin [şeylere] razı olmalarına daha yakındır.² Allah, kalplerinizdekileri biliyor. Allah, [en başından beri] bir devamlı bilendi, bir halimdi.

¹: bu ifadeler, "istediğinden boşanabilirsin istediğini [nikahında] tutabilirsin" manasındadır. (zamahşeri:keşşaf, kurtubi, zad'ul mesir, beydavi) devamındaki köşeli ayraç içindeki anlamlar, bu anlamlara binaen verildi. Ayet evrenseldir. Evlilikte özgürlük, isteyenin istediğini seçme hakkı herkese yöneliktir.

²: Peygambere veya bütün Müslümanlara "belirli kişilerle evlilik yapmak zorundasınız" denilmiş olsaydı, bu evliliğe iki taraf da razı olmazdı.

52- [Bu helal edilenlerden] sonraki kadınlar¹ [ile evlilik] ve onlarla (başka) eşlerden [biriyle] değiştirmen² sana helal değildir. İsterse güzellikleri hoşuna gitsin... Ancak, gücünün sahip olduğu kimseler hariç (onlarla evlilik yapabilirsin). Allah, her şeyi gözetleyendir.

¹: Helal sayılanlarım haricindeki tüm kadınlarla: Anne, teyze, kardeş vb. Evlilik haramdır. (zad'ul mesir)

²: "helal kılınan bu kadınların yerine haram kılınan kadınları koymak" veya "Bu kadınları boşayıp, haram kılınan kadınları nikaha almak" manasındadır. (zad'ul mesir, beydavi)

53- Ey inanmış olanlar! Nebi'nin evlerine, vaktini beklemeden ve herhangi bir söz [konuşmak] için sıcak bir ortam beklemeksizin, yemeğe [davet edilip] sizin için izin verilmeden girmeyin; fakat davet olunduğunuz zaman girin. Ardından, yediğiniz zaman ayrılın. Gerçekten bu (hareketleriniz), Nebi'ye eziyet ediyordu, o sizden çekiniyordu. Halbuki Allah, Hak'tan [gerçeği ortaya çıkarmaktan] çekinmez. Onlardan [peygamberin eşlerinden] herhangi bir geçimlik [eşya] istediğiniz zaman, onlardan bir set arkasından isteyin. İşte bunlar, sizin kalpleriniz ve onların [peygamberin eşlerinin] kalpleri için daha temizdir.¹ Allah'ın Elçisi'ne eziyet etmeniz ve ondan sonra onun eşleriyle evlilik yapmanız ebedi olarak sizin için [doğru] olmaz. Gerçekten bunlar, Allah'ın katında, [en başından beri] büyüktür. (büyük bir günahtır)

¹: Peygamber ve Müslümanlar üzerinden misafirlik adabı anlatılmaktadır. Bu sebeple evrenseldir. Ayet bir nevi "vakit gözetmeden herhangi birinin evine gitmeyin, söze fazla dalmayın, ev sahibinin eşinden bir şey isteyeceğiniz zaman, bir set (perde) arkasından isteyin ev sahibi hareketlerinizden rahatsız olur, söylemeye çekinir." demektedir.

54- Herhangi bir şeyi açığa çıkarırsanız veya onu saklarsanız, [bilin ki] kesinlikle Allah, [en başından beri] her şeyi bir devamlı bilendi.

55- Onlara [Nebi'nin hanımlarına], babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, güçlerinin sahip oldukları kişiler hakkında (bir set olmaksızın görüşmelerinde) bir günah/yanlışa meyil ediş yoktur. [Ey kadınlar!] Allah'a (karşı gelmekten) sakının. Kesinlikle Allah, [en başından beri] her şeye bir devamlı şahitti.

56- Gerçekten Allah ve melekleri, Nebi'ye salat ediyorlar [rahmet ediyorlar, övgü sunuyorlar]¹. Ey inanmış olanlar! Ona salat edin (onu takip edin)² ve tam bir teslimiyet olarak teslim olun.


¹: Fiiller bir takım harfler [harfi cerr] ile kullanıldığı zaman, başka anlamlara gelebilirler. Örneğin "darabe=ضرب" fiili "vurdu" anlamındadır. Ancak "an=عن" harfi cerr'i ile kullanıldığı takdirde kendi "terk etmek" mânâsına gelir. "ragabe=رغب" genişlik anlamında olduğu halde "an=عن" harfi cerr'i ile "yüz çevirmek" anlamına gelir.


Bu Ayette de "salat=صلاة" kelimesi "ale=على" harfi cerr'i ile kullanıldığı için kendi anlamından çıkarak diğer anlamlara gelmiştir.


²: "Salla=صلي" fiili takip etmek manasına da gelir. Örneğin şöyle bir söz nakil edilir:

"سبق النبي صلى الله عليه وسلم و"صلى" أبو بكر"

[Nebi (s.a.v.) öne geçti, Ebu Bekir (onu) takip etti/ardından geldi] (Fattani: mucmeu bihari-l envar: صلا)

Hatta "salla=صلي" fiilinin ismi faili olan "Musalli=المصلي" ise öne geçeni/önde gideni takip etmek anlamına gelir. (Razi: Muhtaru-l sihah: صلا)

Ayet genellikle, peygambere salavat getirme emri (namazda okunan salli-barik duaları) olarak kabul edilmiştir. Fakat ilgili ayet, bu hükmün yanında "peygamberin getirdiği vahyi takip etmek" manasında da olabilir. Bu durumda ayet kısaca şunu söylemektedir: "Peygambere; onun getirdiği vahyi takip edin ve teslimiyet gösterin"


Tabi bu anlam için, Ayetteki "ale=على" harfi cerr'ini zaid saymak gerekir. Tıpkı "e'mene=آمن" fiilinin Kur'an'da sürekli olarak "bi=ب" harfi cerr'inin zaid olarak kullanılması gibi, zaid sayabiliriz.

57- Gerçekten, Allah'a ve Elçisi'ne eziyet edenler [bilsinler ki] Allah, onları dünyada [ilk'te] ve ahirette [son'da] lanetledi [rahmetinden engelledi]. Onlar için, alçaltan bir azap hazırladı.

58- İnançlı erkeklere ve inançlı kadınlara, kendilerinin elde etmedikleri [şeyler] sebebiyle eziyet edenler, bir iftira ve apaçık bir kasıtlı suç yüklenmiştir.

59- Ey Nebi! Eşlerin, kızlarına ve inançlıların kadınlarına söyle de dış örtülerinden [bir kısmını] üzerlerine yaklaştırsınlar [salsınlar]. İşte bu, onların (İffetli olarak) tanınmasına daha yakındır [uygundur].  Böylece eziyete uğramazlar. Allah, [en başından beri] çok bağışlayandı, bir Rahim'di.

60-61- Şehirde kargaşa çıkartan [halkı kışkırtan]¹, kalplerinde bir hastalık bulunan münafıklar [ikiyüzlüler] ², şayet (kargaşa çıkarmaya) son vermeyecek olurlarsa, mutlaka ama mutlaka seni onların peşine düşürürüz, sonra onlar onda [şehirde] ancak lanetlenmiş [rahmetten engellenmiş] olarak pek az seninle komşuluk ederler. Her nerede denk gelinirlerse, yakalanırlar ve iyice katledilirler.³

¹: ister eylemle olsun ister sözle olsun, kargaşa çıkarmaktır. (müfredat : رجف)

²: arada bulunan "ve=و" harfleri, zaiddir. Yani burada sayılanlar üç ayrı sınıf değildir; hepsi bir sınıfın özelliğidir. (kurtubi) Buradaki savaş emri de, bu üç sıfata sahip olan kişilere yöneliktir. Sadece münafık olduğu için herhangi bir insana zarar vermek, kur'an'ın bütünlüğüne aykırıdır. (bkz: İsra 33, maide 32, yunus 99, bakara 190-194)

³: Yalan haber yayarak Halkı kışkırtmak ve kargaşa çıkarmak, cinayetten daha tehlikeli bir eylemdir. Çünkü cinayet, sadece bir kişinin hayatına son vermek iken, halkı kışkırtmak, koskoca bir milletin, devletin hayatına son vermek, demektir. Bu sebeple ayette savaş emri verilmiştir.

62- Önceden gelip geçmiş olanlar hakkında, Allah'ın kanunu olarak [böyle yapılır]. Allah'ın kanunu için, hiçbir değiştirme bulamazsın.

63- İnsanlar Saat (kıyamet) hakkında sana soruyorlar, "Onun bilgisi, sadece Allah'ın katındadır." de. Ön göremezsin, Saat'in çok yakın olması beklenir.

64-65- Gerçekten Allah, kafirleri [gerçeği örtenleri] lanetledi [rahmetinden engelledi] ve onlar için, içinde ebedi olarak kalıcı oldukları bir alev hazırladı. Onlar, hiçbir veli ve yardımcı bulamazlar.

66- Ateşin içinde, yüzlerinin döndürülecekleri gün, "Ne olurdu bize keşke Allah'a gönülden itaat etseydik, Elçiye gönülden itaat etseydik..." derler.

67-68- "RAB'bimiz! Gerçekten biz, beylerimize ve büyüklerimize gönülden itaat ettik, ardından onlar doğru yolu kaybetmimizi sağladılar." dediler. "RAB'bimiz! Onlara azaptan iki kat ver ve onları olabildiğince büyük bir lanet olarak lanetle [rahmetinden engelle]!"

69- Ey inanmış olanlar! Musa'ya eziyet etmiş olanlar gibi olmayın! Allah, onu [Musa'yı] onların dediklerinden beri etti. [Musa] Allah'ın katında¹ itibarlı idi.

¹: Bu ifade "Allah'ın itibarlı kulu idi" [وكان عبد الله وجيهاً] manasında da okunmuştur. (Beydavi, zamahşeri:keşşaf)

70-71- Ey inanmış olanlar! Allah'a (karşı gelmekten) sakının ve sedid [gerçek-adil] bir söz söyleyin de [Allah] eylemlerinizi düzeltsin ve sizin için cezayı gerektiren işlerinizi bağışlasın. Kim, Allah'a ve Elçisi'ne gönülden itaat ediyorsa, büyük bir kurtuluş olarak kurtulmuştur.

72-73- Gerçekten biz emaneti¹ göklere, yere ve dağlara sunduk, onlar onu [emaneti] yüklenmeye şiddetle karşı çıktılar ve ondan ürperdiler. Allah'ın, münafık [ikiyüzlü] erkeklere, münafık [ikiyüzlü] kadınlara, müşrik [Allah'a ortak koşan] erkeklere ve müşrik [Allah'a ortak koşan] kadınlara azap etmesi; İnançlı erkeklerin ve inançlı kadınların tevbesini kabul etmesi için insan onu [o emaneti] yüklendi. Gerçekten o, [en başından beri] çok zalimdi, çok cahildi. Allah [en başından beri] çok bağışlayandı, bir Rahim'di.

¹: Farzlar, akıl, Tevhid, adalet, anlayış vb. şekillerde yorumlanmıştır. (müfredat : امن, kurtubi, zad'ul mesir, beydavi)

4.349 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page