1- elif lam mim.
2-4- Kendisinden başka hiçbir Tanrı olmayan, diri olan, gözeten (kayyum) Allah (o) kitabı, hak ile, önündekileri doğrulayan olarak kısım kısım sana indirdi. Tevratı ve İncili de önceden insanlara bir doğru yol rehberi olarak indirdi ve Furkanı [gerçeği ve yalanı ayıranı] da indirdi. Gerçekten, Allah'ın ayetlerini [işaretlerini] örtüp göz ardı etmiş olanlara (evet!) onlara çok şiddetli bir azap vardır. Allah devamlı üstündür, intikam sahibidir.
5- Kesinlikle ne yerde ve ne de gökte [tüm evrende] hiçbir şey Allah'a gizli olmaz
6- o [Allah] ki, sizi Rahimler içinde, nasıl tercih ediyorsa, öyle şekillendiriyor, ondan başka Tanrı yoktur. O devamlı üstündür, hakimdir/hikmetlidir.
7- O, kendisinden [bir kısmı] muhkem ayetler olan kitabı sana indirendir. Onlar [muhkem ayetler] kitabın anasıdır. Diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde¹ bir yanlış yola meyil bulunanlara [gelince] onlar onun [müteşabih ayetlerin] yorumunu ancak Allah biliyor olduğu halde, fitne aramak ve (farklı) yorumlarını aramak için onun [kitabın] müteşabih olanlarının peşinden giderler. Bilgide kalıplaşmış [bilginin hakikatini bilen ve tereddüt etmeyen] kimseler ise "ona [müteşabih ayetlere] inandık, [o ayetlerin]² hepsi RAB'bimizin katından'dır" derler. Sağlıklı akıl sahiplerinden başkası öğüt almıyor.
¹: bakara 7. Ayetin dipnotuna bakınız
²: muzafun ileyh hazf edilmiştir.
8- "RAB'bimiz, bize bir vakit yol gösterdikten sonra kalplerimizi yanlış yola meyil ettirme. Bize tarafından bir rahmet bağışla. Kesinlikle sen çokça hediye verenin ta kendisisin." [derler]¹
¹: derler, mânâsına gelen (يقولون) fiili hazf edilmiştir. (kurtubi ilgili ayet)
9- "RAB'bimiz, kesinlikle sen, kendisinde hiçbir şüphe olmayan bir günde insanların toplayıcısısın." kesinlikle Allah, verilen sözden dönmüyor.
10- Kesinlikle gerçeği örtüp göz ardı etmiş olanlar[a gelince] malları ve çocukları hiçbir şekilde Allah'tan [gelen herhangi bir şeye karşı] kendilerine asla yeterli gelmeyecek. İşte onlar ateşin yakıtı'dır.
11- [onların hali] Firavunun ailesinin/halkının ve onlardan öncekilerin durumu gibidir. Ayetlerimizi yalanladılar¹, derken, cezayı gerektiren işleri sebebiyle Allah onları yakaladı. Allah, sonucu [cezası] şiddetli olandır.
¹: bakara 39. Ayetin dipnotuna bakınız.
12- Gerçeği örtüp göz ardı etmiş olanlara "yenileceksiniz ve cehenneme doğru bir araya toplanacaksınız. Ne kötü hazırlanmış yerdir!” de.
13- Karşılaşan iki takımda, sizin için bir ayet [işaret] vardı. Bir takım, Allah yolunda savaşıyor, diğeri ise, gözün görüşü bakımından onları [Allah yolunda savaşanları] kendilerinin iki misli gören Kafir [gerçeği örten] bir [takımdı]. Allah kimi tercih ediyorsa onu yardımıyla destekliyor. Kesinlikle bunda bakış sahipleri için mutlaka bir ibret vardır.
14- Kadınlardan, çocuklardan; altından ve gümüşten yığın yığın kantarlardan, işaretlenmiş atlardan, sağmal hayvanlardan ve ekinden olan arzuların sevgisi, insanlar için süslendi. İşte bunlar, Dünya [ilk] hayatının geçimidir. Hâlbuki Allah'ın [evet!] onun katında dönüş yerinin güzeli vardır.
15- "Bundan daha iyisini (hayırlısını) size haber vereyim mi? Korunup sakınmış olanlar için, RAB'lerinin katında, alt taraflarından ırmaklar akan, içinde kalıcı oldukları cennetler, temizlenmiş eşler ve Allah'tan çokça razı oluş vardır.” de. Allah, kulları devamlı görendir.
16- [O kullar] ki "RAB'bimiz, biz kesinlikle inandık. Artık, cezayı gerektiren işlerimizi bize bağışla, ateşin azabından bizi koru." diyorlar.
17- [Özellikle] Sabır edenler, dürüst olanlar, [Allah'a] gönülden itaat edenler, [Allah yolunda] harcama yapanlar ve seher vakitlerinde bağışlanma isteyenler..¹
¹: Bu sayılan sıfatların hepsi medih üzerine mensuptur. (Fahreddin Razi) yani "Özellikle...bunları kasıt ediyorum" anlamındadır.
18- Allah, hakkaniyeti ayakta tutan olarak kesinlikle kendisinden başka hiçbir Tanrı olmadığına şahitlik etti, Melekler ve bilgi sahipleri [de şahitlik etti]. Ondan yani aziz olandan, hakim olandan başka hiçbir Tanrı yoktur.
19- Gerçekten Allah katındaki Din, İslamdır [barış ve teslimiyettir]¹. Kendilerine kitap verilmiş olanlar, kendilerine gelen bilgiden sonra ancak aralarındaki bir hadsizlik yüzünden fikir ayrılığına düştüler. Allah'ın ayetlerini [işaretlerini] örtüp göz ardı ediyorsa, [bilsin ki] kesinlikle Allah, hesabı seri [çabuk] olandır.
¹: "islam=الاسلام" kelimesi if'al babından "teslimiyet" veya "barışa girmek" anlamındadır. (müfredat : سلم)
Bu ayetle, bakara 62 arasında herhangi bir çelişki yoktur. Çünkü İslam özel isim değildir, yaratıcıyı teslimiyet manasını taşır özünde. Kafir olmayan yahudi ve Hristiyan, İslam dininden sayılır. Zaten kur'an, İbrahim, Musa ve İsa gibi peygamberlerin de İslama çağırdığını çeşitli ayetlerde vurgular, onların çağırdığı kanuna uyanlar İslam dininden sayılır.
Bu yüzden ilgili ayet, tüm elçilerin ortak mesajına "islam" demektedir. Bir nevi "Allah'ın katında din, Elçilerin getirdiği kanunudur" anlamındadır.
20- Eğer seninle tartışmaya girerler ise, "ben yüzümü (kendimi) Allah'a teslim ettim ve bana uyanlar da [yüzlerini (kendilerini) Allah'a teslim etti]" de. Kendilerine kitap verilen kimselere ve bilgisiz olanlara "[Tanrıya] Teslim oldunuz mu?" de. Eğer [Tanrıya] teslim olurlarsa, elbetteki doğru yolu bulmuşlardır. Eğer, dönerler ise, artık sana düşen sadece duyurudur. Allah, ibadet edenleri devamlı görendir.
21- Allah'ın ayetlerini[işaretlerini] örten, Nebi'leri Haksızca öldüren ve insanlardan hakkaniyeti emir edenleri öldürenler (evet!) onları can yakıcı bir azap ile müjdele¹!
¹: Normalde ceza ile müjde olmaz, ancak istihza sanatı uygulanmıştır.
22- işte onlar, dünyada (İlk'te) ve ahirette (sonda) eylemleri boşa gidenlerdir. Onlara, hiçbir yardımcı yoktur.
23- kendilerine kitaptan bir pay verilmiş olanları, aralarında hüküm versin diye Allah'ın kitabına davet edilirken hiç görmedin mi? sonra onlardan bir grup ilgiyi kesenler olarak yüz çeviriyor.
24 - işte bu, onların "Ateş, bize Sayılmış günlerden başka asla temas etmeyecek" demelerinden dolayıdır. İftira etmekte oldukları, kendilerinin dini konusunda kendilerini aldattı.
25- O halde, kendisinde hiçbir şüphe olmayan bir günde, kendilerini topladığımız ve kendilerine haksızlık edilmez iken her bir cana (nefse) elde ettiği neyse onun tamamen ödeneceği bir günde [halleri] nasıldır?
26- "Yönetimin sahibi olan Allah'ım! tercih ettiğine yönetimi veriyorsun, tercih ettiğinden yönetimi çekip alıyorsun, tercih ettiğini yükseltiyor, tercih ettiğini alçaltıyorsun. Hayır senin elindedir. Kesinlikle sen, her şeye imkanı olansın." de.
27- "Geceyi gündüzün içine geçiriyorsun; gündüzü gecenin içine geçiriyorsun. Ölüden canlıyı çıkarıyorsun; canlıdan ölüyü çıkarıyorsun, tercih ettiğine hesapsız rızık veriyorsun.”
28- İnançlılar, İnançlılardan beride, kâfirleri [gerçeği örtenleri] veliler (rehberle) edinmesinler. İşte bunu yapan kimsenin Allah'tan (alacağı) hiçbir şey yoktur. Ancak, onlardan [kâfirlerden] herhangi bir tehlikeden korunup sakınmanız müstesna. Allah, sizi kendi benliğine (karşı) dikkat ettiriyor. Dönüş yeri sadece Allah'adır.
29- "Göğüslerinizde¹ bulunanları saklarsanız veya onları açığa vurursanız Allah onu bilir. Göklerde ne varsa, yerde [dünyada] ne varsa [tüm evrende bulunanları] biliyor. Allah, her şeye imkanı olandır." de.
¹: bakara 7. Ayetin dipnotuna bakınız.
30- Her bir canın (nefsin), hayır [türün]den ne eylemde bulunduysa ve kötülük[türün]den ne eylemde bulunduysa hazırlanmış bulacağı gün, [Her can] onunla [kötü eylemiyle] kendisinin arasında çok uzak bir uzaklık olsaydı diye arzu eder. Allah, sizi kendi benliğine (karşı) dikkat ettiriyor. Allah, kullara (karşı) Rauf'tur.
31- "Allah'ı seviyorsanız, bana (yoluma)¹ uyun ki sizi Allah sevsin ve cezayı gerektiren işlerinizi size bağışlasın. Allah, bağışlayandır, Rahimdir." de.
¹: elçiye uymak, onun getirdiği dine (İslâm’a) uymak demektir.
32 - "Allah'a ve Elçi'ye gönülden itaat edin" de. Eğer yüz çevirdiler ise, [bilsinler ki] kesinlikle Allah kâfirleri [gerçeği örtenleri] sevmiyor.
33-34- kesinlikle Allah, Ademi, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini, birbirlerinin soyundan olarak Alemlere [tüm varlıklara] karşı özel olarak seçti. Allah, devamlı işitendir, devamlı bilendir.
35- bir zamanlar¹, İmran'ın² hanımı "RAB'bim! Gerçekten ben, karnımdakini hür olarak sana adadım. Artık benden (bunu) kabul et. Kesinlikle sen, devamlı işitensin, devamlı bilensin" demişti.
¹: burada "hatırla ki" manasındadır. (kurtubi ilgili ayet)
²: tarihi bir olayla karışmaması için şunu belirtmekte fayda var;
"Imran’ın karısının adı Hanne’dir, o da Meryem’in annesidir. Bu, Matan oğlu İmran’dır, Mûsa’nın babası İmran değildir. Bu Meryem de Mûsa’nın kardeşi Meryem değildir. Mûsa ile İsa arasında 1800 sene vardır" (İrşad Ebu-s su'd)
36- Onu doğurduğu anda, Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilen olduğu halde, "RAB'bim, kesinlikle ben onu kız olarak doğurdum¹, erkek, kız gibi değildir. Kesinlikle ben, ona 'Meryem' ismini verdim. Onu ve soyunu, kovulmuş şeytandan sana sığındırıyorum" dedi.
37 - RAB'bi onu, güzel bir kabulleniş ile kabul etti ve onu güzel bir bitki olarak yetiştird. Onu[n sorumluluğunu] Zekeriya'ya yükledi. Her ne zaman tapınağın ön tarafına onun yanına girerse, onun yanında bir rızık bulurdu. "Ey Meryem! Bu nasıl (geldi) sana?" derdi. [Meryem] "o Allah'ın katından(geldi). Kesinlikle Allah, kimi tercih ediyorsa onu hesapsız rızıklandırıyor" derdi.
38- Zekeriya orada RAB'bine dua etti, "RAB'bim! bana tarafından temiz bir soy bağışla, kesinlikle sen duayı işitensin" dedi.
39- Melekler, Zekeriya tapınağın ön tarafında yönelerek (namaz kılarak) ayakta iken "Allah seni, Allah'tan bir kelimeyle doğrulayan, beyefendi, iffetli ve düzgün-iyi kişilerden bir Nebi olan Yahya ile müjdeliyor" diye nida ettiler.
¹: mihrab, mescidin ön tarafına denilir. (lisanul Arab محراب)
40- [Zekeriya] "RAB'bim! hanımım kısır iken, bana da büyüklük [ihtiyarlık] ulaşmış iken, benim bir çocuğum nasıl olur?" dedi. O da "işte bunun gibi, Allah istediğini yapıyor." dedi.
41-[Zekeriya] "RAB'bim! bana bir ayet [işaret] yap." dedi. [RAB'bi] "senin ayetin [işaretin] üç gün insanlarla konuşmamandır. Ancak, işaret etmek müstesna. RAB'bini çokça hatırlayıp an, yatsı ve sabahın ilk vakitlerinde tenzih et." dedi.
42- Bir vakit Melekler "Ey Meryem, kesinlikle Allah, özel olarak seni seçti, seni temizledi ve alemlerin [tüm varlıkların] kadınlarına karşı özel olarak seni seçti" demişti.
43- Ey Meryem, RAB'bin için boyun eğ, Secde et ve Rüku edenlerle birlikte Rüku et.
44- işte bunlar, kendisini sana vahiy ettiğimiz gayb'ın [görünmeyenin] haberlerindendir. Halbuki, hangisi Meryem'in[bakımını] yüklenecek (diye) kalemlerini attıkları zaman, sen onların yanında değildin ve onlar davalaşırken sen onların yanında değildin.
45-46- bir zamanlar, Melekler "Ey Meryem! kesinlikle Allah, seni kendisinden bir kelimeyle müjdeliyor. Onun adı 'Meryem oğlu Mesih isa'dır , dünyada ve ahirette saygındır, (Allah'a) yakınlaştırılanlardandır, beşikte ve gençlikte insanlara konuşur ve düzgün-iyi kişilerdendir." dediler.
47- [Meryem] "RAB'bim! benim bir çocuğum nasıl olabilir? Bana herhangi bir beşer hiç dokunmadı." dedi. O da "İşte bunun gibi, Allah tercih ettiğini yaratıyor. Herhangi bir işi tamamladığı zaman, ona sadece 'ol' diyor, hemen oluyor." dedi.
48- Ona [İsa'ya] Kitabı, hikmeti, tevratı ve incili öğretir.
49- İsrail'in oğullarına bir Elçi olarak "kesinlikle ben, size RAB'binizden bir ayet [mucize] getirmiştim. Kesinlikle ben, kuşun biçimini çamurdan yaratırım, ardından ona üflerim, ardından Allah'ın izniyle o bir kuş olur. Allah'ın izniyle, körü ve cüzzam hastasını iyileştirir, ölüye hayat veririm. Evlerinizde yediğinizi ve depoladığınızı size haber veririm." [diyecek]¹. Eğer, inançlı olduysanız, gerçekten işte bunda size mutlaka bir ayet [işaret] vardır.
¹: "Resulen=رسولا" kelimesi hal olarak mensuptur. "yekulu=يقول" fiili gizlidir.
50- "Tevrattan önümdekleri bir doğrulayan olarak ve size haram edilenlerin bazısını size helal edeyim [diye size gelmiştim]. Size RAB'binizden bir ayet [mucize] getirdim, o halde Allah'a (karşı gelmekten) sakının ve bana gönülden itaat edin" [diyecek]
51- "kesinlikle Allah, RAB'bimdir ve RAB'binizdir. Artık ona ibadet edin. Bu, dosdoğru bir yoldur"
52- Ardından, İsa onlardan [bir kısmında] küfrü [delilleri göz ardı etmeyi] hissedince "kim Allah'ın varan [yolda]¹ yardımcılarım kimlerdir?" dedi. Havariler "Biz, Allah'ın [yolunun] yardımcılarıyız. Allah'a inandık ve Müslümanlar [teslim olanlar] olduğumuza şahit ol." dediler.
¹: "ile sebili-llahi=إلي سبيل الله" takdirindedir, muzaf hazf edilmiştir.
53- "RAB'bimiz! İndirdiğin ne ise ona inandık ve Elçi'ye uyduk. Artık, bizi şahitlerle beraber yaz."
54- Hile yaptılar, Allah da hile yaptı [karşılığını verdi]¹. Allah hile yapanların [karşılık verenlerin] en iyisidir. (hayırlısıdır)
¹: "Ceza/karşılık" manasında, işlenen suçun adı kullanılır. Mesela bir beyitte şöyle denilir:
"bize cahillik edenlere, daha fazla cahillik ederiz"
Burada "cahillik" işlenen suçun cezası olarak kullanılmıştır. Çünkü Araplar, bir sözün karşılığını, manası aynı bile olsa, o sözü tekrarlayarak o sözün karşılığı olarak kullanırlar. (kurtubi, bakara :15. Ayetin tefsiri)
55- bir zamanlar Allah "Ey isa, kesinlikle ben, seni vefat ettireceğim¹, kendime yükselteceğim ve Seni, gerçeği örtüp göz ardı etmiş olanlardan temizleyeceğim sana uyan kimseleri, kıyamet gününe (dönemine) kadar gerçeği örtüpgöz ardı etmiş olanların üstünde tutacağım. Sonra dönüş yeriniz sadece benim [emrime] varır. Ardından, hakkında ayrılığa düşmekte olduğunuz ne ise o konuda aranızda ben hüküm veririm." dedi
¹: hz. isa peygamberin, kıyamete yakın bir saatte geri döneceğine inananlar buradaki (متوفي) kelimesinin uyku manasında olduğunu savunur. Bu kelimenin diğer ayetlerde ve sözlüklerde uyku manasında da olduğu bir gerçektir. Tabi, bu ifadeye farklı yorumlar yapanlar mevcuttur.
"-yani seni öldürmek isteyenlerden koruyarak ecelini tamamlayacağım ve seni belli eceline erteleyeceğim demektir.
-Yahut seni yerden alacağım, demektir bu da 'teveffeytü mali' deyiminden gelir.
-Yahut seni uykuda öldüreceğim demektir.
-Yahut seni melekut alemine çıkmaktan engelleyen şehvetlerden öldüreceğim demektir.
-Şöyle de denilmiştir: Allah onu birkaç saat öldürdü, sonra da göğe kaldırdı. Hıristiyanlar da bu görüştedirler" (kadı beydavi)
56- Gerçeği örtüp göz ardı etmiş olanlara gelince: dünyada [ilk'te] ve ahirette [sonda] şiddetli bir azap olarak onlara azap ederim. Kendileri için hiçbir yardımcı yoktur.
57- İnanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş olanlara gelince:¹ onların ödülleri tamamen verilir. Allah, zalimleri sevmiyor.
¹: (عمل) fiili ile, (فعل) arasındaki fark, amel (عمل) kelimesinin bilinçli olarak yapılan işler manasında olup dar anlamlıdır (müfredat : عمل) diğer fiil (فعل) ise bu manada sınırlı değildir. Aradaki farkın önemi; kişinin bir eylemde bulunurken, bu eylemin doğru olduğunu bilerek yapmasıdır. Kötü bir niyetle iyi bir eylemde bulunan insan, bu ayetteki kategoriye girmez.
58- işte bunlar, kendisini sana okuyup teşvik ettiğimiz ayetlerden ve hikmeti olan hatırlatmadandır.
59- kesinlikle Allah katında İsa'nın örneği, Adem'in örneği gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demişti, ardından oluyordu.
60- (o) Gerçek (hak) RAB'binden(gelmiş)tir. Artık, şüpheli tartışanlardan olma!
61- Artık, sana bilgiden gelenden sonra kim seninle onun [isa] hakkında tartışmaya kalkarsa, "hadi gelin, oğullarımızı, oğullarınızı; kadınlarımızı, kadınlarınızı; nefislerimizi, nefislerinizi davet edelim. Sonra gönülden dua edelim de Allah'ın lanetinin[rahmetinden engellemesinin] yalancıların üzerine olmasını isteyelim." de.
62- kesinlikle bu, gerçek kasas[rivayet]'tir. Allah'tan başka hiçbir Tanrı yoktur. Kesinlikle Allah devamlı üstün olanın, hakim/hikmetli olanın ta kendisidir.
63- Artık, yüz çevirirler ise kesinlikle Allah bozgunculuk yapanları devamlı bilendir.
64- "Ey kitap halkı! Haydi aramızda ve aranızda eşit olan kelimeye gelin. [O kelime şudur] : Allah'tan başkasına kulluk etmiyoruz, ona [Allah'a] hiçbir şeyi şirk [ortak] koşmuyoruz, Allah'tan beride bazılarımız bazılarımızı RAB'ler edinmeyecek" de. Eğer yüz çevirdiler ise "şahit olun ki, kesinlikle bizler teslim olanlarız" deyin.
65- Ey kitap halkı! İbrahim hakkında neden tartışıyorsunuz? Tevrat ve İncil ancak ondan sonra indirildi. Artık, akıl etmiyor musunuz?
66- işte siz, işte bunlar, kendisi hakkında size herhangi bir bilgi olmayan konuda tartıştınız! Neden bilginiz olmayan konuda tartışıyorsunuz? Hâlbuki siz bilmiyorken, Allah biliyor.
67- İbrahim, bir Yahudi değildi, Hristiyan da [değildi.] fakat müslüman [teslim olan] bir Hanif [doğruya meyil etmiş] idi ve müşriklerden de değildi.
68- Gerçek şu ki, insanların İbrahim'e en yakın olanları, kesinlikle ona uyanlar, bu Nebi ve inanmış olanlardır. Hemde Allah, inançlıların velisi(rehberi)'dir
69- Kitap halkından bir takım, size [yolu] kaybettirseler diye arzu ettiler. Kendi canlarından başkasını saptırmıyorlar ve farkında değiller.
70- Ey kitap halkı! şahit olduğunuz halde, neden Allah'ın ayetlerini [mucizelerini] örtüp göz ardı ediyorsunuz?
71- Ey kitap halkı! Neden gerçeği yalanlarla karıştırıyorsunuz? [gerçeği] biliyor olduğunuz halde, [neden] gerçeği gizliyorsunuz?
72- kitap halkından bir takım, "İnanmış olanlara indirilmiş [şeye] gündüzün yüzünde [sabahleyin] inanın, onun [gündüzün] sonunda da gerçeği örtüp göz ardı edin. Belki geri dönerler" dedi.
73- (o takım) "dininize uyan kimseden başkasına inanmayın/güvenmeyin" dedi. "kesinlikle hidayet [doğru yol] Allah'ın hidayetidir [doğru yoludur]. Size verilen şeylerin benzeri, birine verilir veya Allah'ın katında, size karşı delil sunarlar diye mi¹ (böyle söylüyorsunuz?)" de. "kesinlikle ikram/üstünlük Allah'ın elindedir[gücündedir]². Kimi tercih ediyorsa ona onu [ikramı/üstünlüğü] veriyor. Allah, [gücü] geniştir, devamlı bilendir.” de.
¹: "E'n yu'te=آن يؤتي" şeklinde elif (ا) harfi uzatılarak soru anlamına gelecek şekilde de okunmuştur (Fahreddin Razi) bu okuyuşa göre çeviri yapıldı
²: (müfredat : يد)
74- Kimi tercih ediyorsa rahmetini ona has kılıyor. Allah, çok büyük bir ikram sahibidir.
75- Kitap halkından kimi vardır ki kendisine tonlarca emanet versen, sana geri öder. Onlardan [kitap halkından] kimi vardır ki, bir dinar emanet versen, sürekli başına dikilmedikçe sana geri ödemez. İşte bu, onların "Bilgisizler konusunda, bize karşı bir yol (sorumluluk) yoktur" demelerinden kaynaklanır. Onlar, bildikleri halde Allah'ın üzerinden yalan söylüyorlar.
76- (durum gerçekten onların anlattığı gibi mi?) Hayır. Kim sözüne vefa gösterir ve sakınırsa, kesinlikle Allah, korunup sakınanları sever.
77- Kesinlikle, Allah'ın sözünü ve yeminlerini az bir bedele satan kimseler[e gelince] işte onlar, ahirette (sonda) kendileri için hiçbir pay olmayanlardır. Allah onlara konuşmaz, kıyamet günü (dönemi) onlara bakmaz ve onları arındırmaz. Onlara can yakıcı bir azap vardır.
78- Kesinlikle onlardan bir grup, Kitaptan olmadığı halde, kitaptan sanmanız için, dillerini kitapla eğiyor [kitapla yalan söylüyor¹]. "bu Allah'ın katındandır" diyorlar. Halbuki Allah'ın katından değildir. Onlar bildikleri halde Allah'ın üzerinden yalan söylüyorlar.
¹: Kinaye yoluyla bu manaya gelir. (müfredat : لوي)
79- Herhangi bir beşer için, Allah'ın kendisine kitabı, hükmü ve Nebiliği vermesi, sonra da [o beşerin] insanlara "Allah'tan beride bana kullar olun" demesi [mümkün] olmaz; fakat "kitabı öğrenmekte olmanız ve ders yapmakta olmanız sebebiyle, Rabbaniler¹ olun" [demesi mümkün olur].
¹: Rabbani, RAB'be bağlı kişiler mânâsına gelir. Kimileri bunun "bilgiyle kendisini düzelten" manasında olduğunu söylemiştir (müfredat : رب)
80- Melekleri ve Nebi'leri RAB'ler edinmenizi de emir etmiyor. Siz teslim olduktan sonra, küfrü [gerçeği örtmeyi] size emir eder mi?
81- Bir zamanlar Allah "Size kitaptan ve hikmetten [bir pay] verdiğim, sonra da sizinle birlikte ne varsa onu doğrulayan bir Elçi (resul) geldiği zaman¹, mutlaka ama mutlaka ona inanacaksınız ve mutlaka ama mutlaka ona yardım edeceksiniz" [diye] Nebi'lerin pekiştirilmiş anlaşmasını almıştı. "Onayladınız mı? Bu sorumluluğumu (isr) aldınız mı?" dedi. [Nebiler] "Onayladık" dediler. [Allah] "O halde ben sizinle birlikte şahitlerden iken, siz de şahitler olun" dedi.
¹: "lemma=لما" olarak da okunmuştur. (Beydavi) bu okuyuşa göre çeviri yapıldı.
82- Artık, bundan sonra kim[ler] yüz çevirdi ise [bilsinler ki] hadlerini aşanların ta kendileri işte onlardır.
83- O halde, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? göklerde ve yerde (evrende) bulunanlar, gönülden gelerek veya istemeyerek ona [Allah'a] teslim oldu. Geri dönüş, sadece onadır.
84- "Allah'a inandık, bize ne indirildi ise ona [inandık], İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakuba ve Torunlarına indirilene, RAB'lerinden Musa'ya İsa'ya, Nebi'lere ne verildi ise inandık. Biz ona teslim olanlar iken, herhangi birinin arasında ayrım yapmayız.” de.
85- Kim, Din olarak İslam'dan [Allah'a teslimiyet ve barış'tan] başkasını arıyorsa, artık kendisi ahirette kaybedenlerden iken, ondan asla kabul edilmeyecektir.¹
¹: Bu ayetle bakara 62. Ayet arasında hiçbir çelişki yoktur. Çünkü İslam özel isim değildir, yaratıcıyı teslimiyet manasını taşır özünde. Kafir olmayan yahudi ve Hristiyan, İslam dininden sayılır. Zaten kur'an, İbrahim, Musa ve İsa gibi peygamberlerin de İslama çağırdığını çeşitli ayetlerde vurgular, onların çağırdığı kanuna uyanlar İslam dininden sayılır.
Bu yüzden alimran 85. Ayet bütün elçilerin mesajına özet olarak "İslam" demektedir. Bir nevi "kim, elçilerin getirdiği kanunların dışında bir kanun ararsa" manasındadır
86- inançlarından, elçinin gerçek olduğuna şahit olduktan ve açık kanıtların kendilerine gelişinden sonra gerçeği örtüp göz ardı etmiş bir millete Allah nasıl yol göstersin? Allah, zalimler milletine yol göstermez.
87- İşte Onların karşılığı Allah'ın Meleklerin ve topluca insanların lanetinin [rahmetten kovmasının] sadece onlara olmasıdır.
88- Onun içinde kalıcıdırlar. Azap, kendilerinden yana hafifletilmez ve kendilerine bakılmaz.
89- Ancak, bundan sonra tevbe etmiş ve (hallerini) düzeltmiş olanlar hariç. Artık, kesinlikle Allah, çok bağışlayandır, rahimdir.
90- Gerçek şu ki, inançlarından sonra gerçeği örtmüş sonra da küfr [gerçeği örtmek] bakımından artmış olanlar[a gelince] onların Tevbesi asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar, [yolu] kaybedenlerin ta kendileridir.
91- Gerçekten, nankör¹ olarak gerçeği örtüp göz ardı etmiş olanlar[a gelince] onların hiçbirinden altın olarak yer dolusu [fidye] olsa onu feda etse bile asla kabul edilmeyecek. İşte onlar, kendileri için can yakıcı bir azap olanlardır. Kendileri için hiçbir yardımcı yoktur.
¹: küfr (كفر) bir şeyi örtmek mânâsına gelir. Nimeti örtmek yani nankörlük anlamında da kullanılır. Bu yüzden bazen teşekkür etmenin zıttı olarak da bu fiil kullanılmıştır. (bkz: insan 3. Ayet)
92- Neyi seviyorsanız ondan harcama yapana kadar, iyiliğe asla ulaşamazsınız. Herhangi bir şeyden, ne harcama yaparsanız, Allah kesinlikle onu devamlı bilendir.
93- Tevratın kısım kısım indirilişinden önce, İsrail'in kendi benliğine haram ettikleri hariç, bütün yiyecekler İsrail oğullarına helaldi. "Eğer dürüst kişiler idiyseniz Tevratı getirin ve onu okuyup uygulayın!" de.
94- Artık bundan sonra, Allah'a (o) yalanı iftira eden kimse[ler'e gelince] işte onlar, zalimlerin ta kendileridir.
95- "Allah doğru söyledi. Artık, Hanif [doğruya meyil etmiş] olarak İbrahim'in milletine/dini görüşüne uyun. O, müşriklerden [ortak koşanlardan] değildi." de.
96- kesinlikle, insanlar için yerleştirilmiş Evin ilki/önderi¹, bekke'de² alemlere bir mübarek ve bir hidayet [doğru yol] olan(ev)'dır.
¹: ilk kelimesinin, "başta gelen" manasıyla sınırlı olmadığını unutmayalım. Bu kelime yerine göre "uyulacak olan/önder" mânâsına da gelir.(müfredat: أول)
²: bekke ve mekkenin aynı olduğu söylenir. Bazıları ise, mekke şehrin adı, bekke ise oradaki ibadethanenin adıdır, demiştir. (müfredat: بك)
Mekkenin, zalimlerin boyunlarını kırma sebebiyle bu adı aldığı da söylenir. (müfredat: بك, kadı beydavi ilgili ayet)
97- Onda apaçık kanıt ayetler yani İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette¹ olurdu. (o) Evin haccı, insanların yani ona bir yol bulabilen kimsenin üzerine Allah'ın[hakkıdır]. Kim gerçeği örtüp göz ardı ederse, [bilsin ki] kesinlikle Allah, âlemlerden zengindir [kimseye ihtiyacı yoktur].
¹: burası "cehennem azabından emin/emniyette olur" manasındadır (müfredat : امن) bu ifadeyi, emir olarak anlayıp "oraya girene emniyet verin" manasında yorumlamak da mümkündür. (kurtubi ilgili ayet)
98- "Ey kitap halkı! Allah, eylemlerinize karşı devamlı şahit iken neden Allah'ın ayetlerini [işaretlerini] örtüp göz ardı ediyorsunuz?" de.
99- "Ey kitap halkı! Siz şahitler iken, neden İnanmış olanları Allah'ın yolundan, onda [o yolda] bir eğrilik arayarak, şiddetle geri çeviriyorsunuz? Allah, eylemlerinizden bihaber değildir.
100- Ey inanmış olanlar! Kendilerine kitap verilmiş olanlardan bir gruba, gönülden itaat ederseniz, sizi inancınızdan sonra kafirlere [gerçeği örtenlere] geri döndürürler.
101- Allah'ın ayetleri size okunup teşvik edilmekte ve Elçisi sizin içinizde iken, nasıl gerçeği örtüp göz ardı ediyorsunuz? Kim Allah'a sarılırsa, dosdoğru bir yola doğru kendisine yol gösterilmiştir.
102- Ey inanmış olanlar! Allah'a (karşı gelmekten) kendisine yakışır bir biçimde¹ sakının. Ancak ve ancak müslümanlar [barışçı ve teslim olanlar] olarak ölün.
¹: "gücünüz yettiği kadarıyla, titizlikle sakının" manasındadır. (zamahşeri:keşşaf)
103- Topluca Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ve gruplaşmayın. Allah'ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayıp anın. Hani siz (birbirinize) düşmandınız, ardından o, kalplerinizin arasını uzlaştırdı. Böylece onun nimeti (İslâm) ile, kardeşler olarak sabahladınız, ateşten bir çukurun kenarında idiniz, o sizi ondan [çukurun kenarından] kurtardı. İşte böylece, Allah ayetlerini size açıklıyor. Yol bulmanız beklenir.
104- Sizden, iyiye (hayra) davet eden, bilinen iyiliği emir eden, tanımayanı/kötülüğü engelleyen bir topluluk (ümmet) olsun, işte onlar kazananların ta kendileridir.
105- Kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra gruplaşan ve ayrılığa düşmüş olanlar gibi olmayın. İşte onlar, kendileri için çok büyük bir azap olanlardır.
106- (Bahset o) günü ki, bazı yüzler ağarıyor [bazı kişiler seviniyor¹] ve bazı yüzler kararıyor [bazı kişiler üzülüyor]. Yüzü kararan [üzülen] kimselere, "inancınızdan sonra gerçeği örtüp göz ardı ettiniz öyle mi? o halde gerçeği örtüp göz ardı etmenize karşılık (o) azabı tadın!" [denilir]
¹: yüzün ağarması sevinci, kararması ise üzüntüyü temsil eder.
107- yüzü ağaran [sevinen] kimselere gelince: Allah'ın Rahmeti içindedir ve orada [rahmet içinde] kalıcıdırlar
108- İşte bunlar, kendisini sana Hak ile okuyup teşvik ettiğimiz Allah'ın ayetleridir. Allah, Alemlere [tüm varlıklara] herhangi bir zulmü [yaşatmak] istemez.
109- Göklerde ve yerde (evrende) ne varsa, Allah'ındır ve işler, sadece Allah'a geri döndürülür.
110- İnsanlar için çıkarılmış bir topluluğun (ümmetin) iyisi (hayırlısı) oldunuz. Tanınanı [iyiliği] emir ediyorsunuz, tanınmayanı [kötülüğü] engelliyorsunuz ve Allah'a inanıyorsunuz. Kitap halkı inanmış olsaydı, kendileri için elbetteki daha iyi (hayırlı) olurdu. Onlardan inananlar vardır, onların çoğunluğu hadlerini aşanlardır.
111-[kitap halkından hadlerini aşanlar] bir eziyet haricinde, size asla zarar veremeyecekler. Eğer, size saldırırlarsa, arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra yardım olunmazlar.
112- Nerede olurlarsa olsunlar, Allah'tan bir ipte veya insanlardan bir ipte bulunanları bir yana, üzerlerine zillet vuruldu [zillet çöktü]. Allah'tan bir intikama uğradılar ve üzerlerine yoksulluk vuruldu [çöktü]. İşte bu, Allah'ın ayetlerini örtüp göz ardı etmekte olmaları ve Nebi'leri herhangi bir haklı sebep¹ olmadan öldürmeleri sebebiyledir. İşte bu [cezanın nedeni] isyan etmeleri ve sınırları aşıyor olmalarından dolayıdır.
¹: kendileri dahi haklı bir sebep bulamadıkları halde öldürdüler.
113-115- Onlar [kitap halkı] eşit değildir. Kitap halkından, Gece saatlerinde, secde ediyorlarken, Allah'ın ayetlerini okuyup uygulayan, Allah'a ve ahiret gününe inanan, bilinen iyiliği emir eden, tanımayanı/kötülüğü engelleyen ayakta bir toplum (ümmet) vardır. işte onlar, düzgün-iyi kişilerden'dir. Allah, sakınanları bilirken, hayır[türün]den ne yaptılar ise o asla göz ardı edilmeyecektir.
116- Gerçeği örtüp göz ardı etmiş olanlar[a gelince] kesinlikle malları ve evlatları Allah'tan [gelen herhangi bir şeye karşı] hiçbir şekilde asla kendilerine yeterli gelmeyecektir. İşte onlar ateşin dostlarıdırlar. Onlar orada kalıcıdırlar.
117- Bu dünya [ilk] hayatı hakkında ne harcıyorlar ise, onun misali, içinde dondurucu bulunan bir rüzgarın, kendi canlarına/birbirlerine zulüm eden bir topluluğun tarlasına isabet edip, onu yok etmesi misali gibidir. Onlar Allah'a zulüm etmediler; fakat kendi canlarına eziyet ediyorlardı.
118- Ey inanmış olanlar! [sizden başkaları] size bir rahatsızlık vermekten geri durmuyor ve sizi sıkıntıya sokacak şeyleri arzu ediyorken sizden başkasını bir sırdaş edinmeyin. Elbetteki öfkeleri ağızlarından ortaya çıkmıştır. İçlerinde gizliyor oldukları (nefret) ise, en büyüğüdür. Eğer akıl ediyorsanız ayetleri size açıklamıştık.
119- Siz öylesiniz ki, onlar sizi sevmediği halde siz onları seviyorsunuz. Siz, kitabın hepsine inanıyorsunuz, sizinle karşılaştıkları zaman "inandık" dediler. Tek başlarına kalınca da, aşırı öfkeden size karşı parmaklarını ısırdılar. "öfkenizle ölün!" de. Kesinlikle Allah, göğüslerin özünü biliyor.
120- Size bir güzellik dokunur ise, [bu güzellik] onları üzer; size bir kötülük isabet ederse, onunla [o isabet eden kötülük sebebiyle] mutlu olurlar. Eğer sabır eder ve korunup sakınırsanız, onların planı hiçbir şekilde size zarar vermez. Kesinlikle Allah, onların eylemlerini bir kuşatan'dır.
121-122- Bir vakit, savaş için oturma yerlerine inançlıları yerleştirerek ailenden/halkından sabahleyin ayrılmıştın. Allah devamlı işitendir, devamlı bilendir. O vakit, sizden iki takım, korkaklığa/zayıflığa yüz tutmuştu. Hâlbuki, o iki[takım]ın velisi Allah'tır. İnançlılar, sadece Allah'a güvenip dayansın (tevekkül etsin).
123- Elbetteki, siz Bedir'de daha aşağı (zayıf) bir haldeyken, Allah size yardım etmişti. O halde, Allah'a (karşı gelmekten) sakının, şükür etmeniz beklenir.
124- O vakit sen "RAB'binizin, Melekler'den [topluca] indirilmiş üç bin [tanesi] ile size destek vermesi size asla yetmeyecek mi?" diyordun.
125- Tabiki, eğer sabır ederseniz, sakınırsanız ve [düşmanlar] size gelse, onların hemen peşinden şu anda, Meleklerden işaretlenmiş¹ beş bin [tanesi] ile size destek verir.
¹: ayetteki (مسومين) kelimesi özne olarak "işaretleyen" ve nesne olarak "işaretlenmiş" şeklinde de okunabilir. (kadı beydavi, nesefi medarik, kurtubi ilgili ayet)
126- Allah bunu [desteği] ancak, sizin için bir müjde olarak ve kalpleriniz bununla tatmin olsun (diye) yaptı. Yardım, ancak aziz olan, hakim/hikmetli olan Allah'ın katındandır.
127-128- [bu desteği] gerçeği örtüp göz ardı etmiş olanlardan (olan) bir tarafı kessin [yok etsin] veya onları onları perişan etsin böylece onlar umutsuz olarak geri dönsünler veya onların Tevbesini kabul etsin veya onlara azap etsin diye [yaptı]. (Bu) İşten, sana herhangi bir şey yoktur.¹
¹: Bu cümle, ara cümledir. (kurtubi)
129- göklerde ve yerde (evrende) ne varsa, Allah'ındır. kimi tercih ediyorsa bağışlıyor, kimi tercih ediyorsa azap ediyor. Allah, çok bağışlayandır, rahimdir.
130- Ey inanmış olanlar! Faizi artırarak kat kat yemeyin!¹ istediğinize kavuşmak için, Allah('ın yasaklarından) sakının.
¹: "artırarak" ifadesi "artırma yapmadan, normal olarak yiyebilirsiniz/alabilirsiniz" mânâsına gelmez. Bu ifade, Araf 33. ayette geçen "... Allah'a kendisinin herhangi bir yetki-delil indirmemiş olduğu (şeyi) ortak yapmayı yasaklar..." ifadesine benzemektedir. Bu ayetten "Allah'ın yetki verdiği varlıkları (mesela Melekleri) kendisine ortak yapmak haram değildir" sonucu çıkmadığı gibi, bu ayetten de "faizi kat kat artırmaksızın yiyebilirsiniz" sonucu çıkmaz.
131- Kâfirler [gerçeği örtenler] için hazırlanmış olan ateşten sakının.
132- Rahmet edilmek için, Allah'a ve Elçi'ye gönülden itaat edin.
133- RAB'lerimizden bir bağışlanmaya ve genişliği göklerle yer (evren) [kadar] olan, sakınanlar için hazırlanmış olan bir cennete doğru koşuşun.
134- [Sakınanlar] ki, Allah iyilik edenleri seviyorken, bollukta ve darlıkta [her koşulda] harcama (infak) yapıyorlar. [Onlar] öfkelerini yutanlardır ve insanlar konusunda affedicidirler.
135- o [sakınanlar], bir çirkin eylemi yaptıkları veya kendi canlarına zulüm ettikleri zaman, Allah'ı hatırlayıp andılar, ardından cezayı gerektiren işleri için, bağışlanma dilediler. Allah'tan başka kim cezayı gerektiren işleri bağışlar? Onlar, yaptıklarında bile bile hiç ısrar etmediler.
136- İşte onların karşılığı, RAB'lerinden bir mağfiret, altlarından ırmaklar akan, kendilerinin kalıcı oldukları cennetler'dir. (o) çalışanların ödülü-ücreti ne güzeldir!
137- Sizden önce gelip geçmiş sünnetler/yasalar vardır. Artık yerde [dünyada] gezin, yalanlamakta olanların sonucu nasıl olmuş? Bakıp düşünün.
138- bu [anlatılanlar] insanlara bir açıklamadır, bir hidayettir [doğru yoldur]. Sakınanlar içinse bir öğüttür.
139- Eğer inanıyorsanız, en üstün olan siz iken alçalmayın ve üzülmeyin.
140- Eğer, size bir kurh [içeriden bir yara¹] dokundu ise, [bilin ki] (o) millete onun [o zararın] benzeri bir karh [yara] dokunmuştu. İşte bu, kendisini insanların arasında döndürüp dolaştırdığımız günlerdir. Bir de, Allah'ın inanmış olanları bilmesi (görmesi)² ve sizden şahitler edinmesi için [böyle oldu]. Allah, zalimleri sevmez.
¹:ayetteki (قرح) kelimesinin ilk harfi ötreli olarak (قُرح) şeklinde de, okunmuştur. (kadı beydavi, nesefi medarik, ilgili ayet) Bu taktirde manası "içeriden yara" demektir. (müfredat : قرح) Uhud savaşında münafıklar yüzünden 300'e yakın kişinin ordudan ayrıldığı malumdur. (bkz: sorularla İslamiyet, TDV islam ansiklopedisi uhud savaşı,) Münafıklar böyle yaparak, içeriden bir zarar vermiş oldular, ayetin kasıt ettiği yara da bu olmalıdır.
²: eylemlerin bilgisinin ancak ortaya çıktıktan sonra Allah tarafından bilindiğini düşünenlere göre Allah'ın bilgisi, sadece kendisinin belirlediği olaylar için vardır. Henüz ortaya çıkmayan bir eylemin bilgisi yoktur. Buradaki sınama amacı da, iradenin açığa çıkıp Allah'ın bilmesidir.
Ancak, iradenin sonucunun Allah tarafından bilindiğini düşünenlerin görüşünü kısaca şöyle özetlemek yeterli;
kur'an'da bilmek, korkmak ve görmek, bazen birbirlerinin yerlerine kullanılırlar. Fil 1. Ayette "RAB'binin fil ashabına ne yaptığını görmedin mi?" demesi, Nisa 35. yette "eğer korkarsanız" ifadelerinde olduğu gibi. Burada "Allah ezeli ilmi ile bildiğini sizi şahit tutarak görsün" manasında da olabilir. Ibni Abbas da benzeri bir görüş savunmuştur (kurtubi ilgili ayet)
141- Bir de Allah'ın, inanmış olanları arındırması ve kafirleri [gerçeği örtenleri] azaltması için [böyle oldu].
142- Yoksa, Allah içinizden Cihad edenleri¹ ve sabır edenleri henüz bilmediği² halde cennete gireceğinizi mi sandınız?
¹: Cihad, savaşmak ile sınırlı değildir. Ki, savaş sadece savunma amaçlıdır (bkz: bakara 190-195) Allah yolunda yapılan her türlü çaba, gayret, harcama, yardım, Cihad kapsamına girer.(Furkan 53. Ayete bakınız)
²: Bu ifade tıpkı "Allah, falanca kişide herhangi bir hayır bilmedi [me alimAllahu fi fulenin hayran=ما علم الله في فلان خيرا]" diyen bir adamın "[Allah] onu bilinceye kadar, onda herhangi bir hayır yoktur" demek istemesine benzer. (Zamahşeri:keşşaf)
143- Elbetteki, kendisiyle karşılaşmadan önce ölümü temenni ediyordunuz, Artık bakıp dururken, onu görmüştünüz.
144 - Muhammed ancak bir Elçi'dir. Ondan önce de Elçiler gelip geçmiştir. Artık o [Muhammed] vefat eder veya öldürülür ise, gerisin geriye mi döneceksiniz?Kim Gerisin geriye döner ise, Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah, şükür edenlere karşılığını ileride verecek.
145-Allah'ın izni ile olması müstesna, süre sonu belirlenmiş bir kitap [yazgı] olarak, hiçbir canlı için ölmek yoktur. Kim, dünyanın [ilk'in] getirisini istiyorsa, kendisine ondan veriyoruz; kim Ahiretin getirisini istiyorsa, kendisine ondan veriyoruz. Şükür edenlere karşılığını ileride vereceğiz.
146- Nebi[ler]den öyleleri vardır ki, beraberindeki pek çok Rabbaniler savaştı¹. Ardından, Kendilerine Allah yolunda isabet edenler için yılmadı, zayıflık göstermedi ve boyun eğmediler. Allah, sabır edenleri sever.
¹: ayetteki (قاتل) fiili, salim meçhul olarak (قتل) şeklinde de okunmuştur. Bu durumda fail, peygambere işaret eden zamir olur. (ez zad'ul mesir, zamahşeri:keşşaf) yani ayetin "Nebi öldürüldüğü halde, beraberindeki Rabbaniler yılmadı, zayıflık göstermedi ve boyun eğmedi" anlamında olması mümkündür.
147- ve sözleri "RAB'bimiz, cezayı gerektiren işlerimizi, işimizde aşırıya gitmemizi bize bağışla, ayaklarımızı (senin yoluna) sabitle ve kâfirler [gerçeği örtenler] milletine karşı bize yardım et" demelerinden başkası olmadı.
148- Ardından Allah onlara dünyanın [ilk'in] getirisini ve ahiretin [sonun] en güzel getirisini verdi. Allah, güzellik edenleri sever.
149- Ey inanmış olanlar! Eğer, gerçeği örtmüş olanlara gönülden itaat ederseniz, sizi geriye (eski halinize) geri çevirirler. Ardından, kaybedenler olarak dönersiniz.
150- Hayır! Allah sizin mevlanızdır. Hemde, yardım edenlerin en iyisidir (hayırlısıdır).
151- Gerçeği örtenlerin kalplerinin içine, Allah'ın kendileri hakkında [kısım kısım] hiçbir yetki-delil hiç indirmemiş olduğu [şeyleri] ona [Allah'a] şirk [ortak] koşmaları sebebiyle, kan donduran korkuyu atacağız. Onların barınağı ateştir! Zalimlerin konağı ne kötüdür!
152- size sevdiğinizi (zaferi) gösterdikten¹ sonra, siz korkup zayıflık gösterene, emirler hakkında anlaşmazlığa düşene ve isyan edene kadar, onun [Allah'ın] izniyle onları (düşmanları) bitiriyordunuz. elbetteki Allah size Sözünü doğruladı. Sizden dünyayı isteyen kimse de vardı; ahireti isteyen kimse de vardı. Sonra sizi sınamak için, sizi onlardan çevirdi (yenilgiye uğrattı). Elbetteki Allah, inananlara karşı ikram sahibi iken, sizin [günahlarınızı] affetmiş/silmişti.
¹: uhud savaşında, müslümanlar başlangıçta gayette başarılı ilerliyor, müşrikleri iyice bitirmiş bir haldeydi. Allah bu şekilde verdiği sözü tutmuş oldu. Ancak okçular, yerlerini terk ederek Peygamberin emrine isyan etmiş oldular. "isyan edene kadar" ifadesi bunu gösteriyor. Okçular ganimet için yerlerini terk edince, Halid bin Velid o taraftan saldırıya geçti ve müslüman ordusuna baskın yaptı. Maalesef ki zafer, bu esnada yenilgiye dönmeye başladı. Çok sayıda müslüman şehit edildi, peygamber yaralandı. Bu ifadeler "uhud savaşında Allah zafer vaad ettiği halde neden yenildiler?" sorusuna cevaptır. Allah, müslümanlar "emirler hakkında anlaşmazlığa düşene ve isyan edene kadar" onlara sözünü tutmuş idi.
Bu olaya rağmen, peygamberin "Allah'ım! Onları bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar" dediği rivayet edilir. (kurtubi ilgili ayetler, TDV islam ansiklopedisi,)
153- (o) Elçi arkanızdan sizi çağırıyor iken, siz yukarı kaçıyor ve hiçbir kimseye bakmıyordunuz. Ardından Allah, eylemlerinizden devamlı haberdar olarak, kaybettiğiniz [şeye] ve size isabet edene üzülmemeniz¹ için bir dert ile gam olarak size eylemin getirisini verdi.
¹: Bir acıyı bir başka acı unutturacağı için onlara bir başka acı verilmiştir.
"le=لا" harfinin zaid olması da mümkündür. (Beydavi) bu durumda "üzülmeniz için" anlamına gelir.
154- Dahası, (bu) dertten sonra, sizden bir takımı bürüyen bir hafif uykuyu üzerinize indirdik. Bir takım ise, "(Bu) işten bizim için hiçbir şey yok mu?" diyerek cahiliye düşüncesi olarak Allah hakkında gerçek dışı düşünceye dalarak kendi canları kendilerini (canlarıyla) ilgilenmeye sevk etmişti. "kesinlikle bu işin hepsi, Allah'ındır" de. Sana yansıtmadıklarını kendi benliklerinde saklıyorlar. "(Bu) işten bize bir şey olsaydı, işte burada öldürülmüş olmazdık" diyorlar. "Eğer, evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine ölüm yazılmış olanlar, mutlaka yataklarına [ölüm yerlerine] gelip ortada görünürlerdi." de. (Bunlar) bir de Allah göğüslerin özünü bilirken, göğüslerinizde bulunanları sınaması için ve kalbinizde bulunanları arındırması içindir.
155- kesinlikle, iki topluluğun karşılaştığı gün sizden (olup) yüz çevirmiş olanlara [gelince] şeytan sadece onların elde ettiklerinin bazıları sebebiyle onları yanıltmaya/ kaydırmaya çalıştı. Elbetteki, Allah onları affetmişti. Kesinlikle Allah, çok bağışlayandır, halimdir.
156- Ey inanmış olanlar! Can veren de, can alan de Allah iken, Gerçeği örtüp göz ardı etmiş ve kardeşleri sefere çıktığında veya düşmanla savaşta olduğunda, "bizim yanımızda olsalardı, ölmemiş veya öldürülmemiş olurlardı." demiş olanlar gibi olmayın! Allah'ın, bunu [bu sözlerini] onların kalplerinde bir hasret yapması için [onlar gibi olmayın]. Allah, eylemlerinizi bir devamlı görendir.
157- Şayet Allah yolunda öldürülürseniz veya ölürseniz, [bilin ki] Allah'tan bir bağışlanma ve bir rahmet, onların toplamakta olduğundan daha iyidir (hayırlıdır).
158- Şayet, ölürseniz veya öldürülürseniz, [bilin ki] sadece Allah'ın [emrine]¹ doğru bir araya getirileceksiniz.²
¹: Muzaf [tamlayan] hazf edilmiştir, cümle "ile emrillahi=الي أمر الله" takdirindedir.
²: buradaki (تحشرون) ifadesi (يحشرون) şeklinde "onlar/sizi katledenler, haşr olunacaklar" mânâsında da okunmuştur. (zamahşeri:keşşaf)
159- Ardından, Allah'tan bir rahmet sebebiyledir ki onlara yumuşak davrandın. kalbi katı sert [biri] olsaydın mutlaka çevrenden dağılırlardı. Öyleyse, onları affet ve onlar için bağışlanma dile. İş/emir konusunda, onlara danış. Azim ettiğin/karar verdiğin anda, Allah'a güvenip dayan (tevekkül et). Kesinlikle Allah, güvenip dayananları (mütevekkil olanları) seviyor.
160- Allah size yardım ederse, artık size galip [gelecek] hiçbir [şey] yoktur; sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size yardım eden kimdir? O halde, inançlılar sadece Allah'a güvenip dayansın (tevekkül etsin).
161- Hıyanet etmek, herhangi bir Nebi için [mümkün] olmaz. Kim hıyanet ederse, kıyamet günü ihanet ettiği (şey) ile gelir. Sonra her cana (nefse) elde ettiği ne varsa o, kendilerine zulüm edilmeksizin tamamen ödenir.
162- Allah'ın Rızasına uyan kimse, Allah'tan bir hışıma/gazaba uğrayan ve barınağı cehennem olan kimse gibi midir? Ne Kötü bir barınaktır!
163- Onlar, Allah'ın katındaki derecelerdir. Hemde Allah, onların eylemlerini bir devamlı görendir.
164- Elbetteki Allah, inançlılara büyük lütufta bulunmuştu. Hani, içlerine kendi canlarından olan, kendilerine [Allah'ın] ayetlerini okuyup teşvik eden, kendilerini arındıran ve kitabı ve hikmeti öğreten bir Elçi yönlendirmişti. Gerçekten, önceden apaçık bir kayboluşun kesinlikle içindeydi.
165- Size bir felaket (musibet) isabet ettiği zaman mı "Bu nasıl oluyor?" dediniz? Onlara (düşmana) onun [o musibetin] iki [katını] isabet ettirmiştiniz. "O, sizin nefislerinizin katından(gelmiş)tir" de. Kesinlikle Allah, her şeye imkanı olandır.
166-167- iki cemaatin/topluluğun karşılaştığı gün, size ne isabet ettiyse o, Allah'ın izniyle bir de inançları bilsin ve İkiyüzlülük (münafıklık) yapmış olanları bilsin diye [olmuştur]. Kendilerine [münafıklara] "Haydi gelin de Allah yolunda savaşın veya savunun" denilmişti. Onlar "Herhangi bir savaşı biliyor olsaydık, mutlaka size uyardık" dediler. Onlar o gün, kalplerinde olmayanları ağızlarıyla söylerken inanç bakımından, küfre¹ [kâfirlere] onlardan [inançlılardan] daha yakındı.
¹: bu ifadenin "kafirlerden" manasında olduğu da söylenmiştir. Sebebi ise, onlar savaştan kaçarak inananların sayısının az, düşman tarafın sayısının daha çok gösterilmesine sebep oldukları için inananlardan uzak, gerçeği örtenlere yakın olmuş oldular. (İrşad Ebu-s su'd, kadı beydavi, nesefi, ilgili ayet)
168- [ikiyüzlülük yapanlar] ki oturdular, kardeşleri için "bize gönülden itaat etmiş olsalardı, öldürülmezlerdi" dediler. "Eğer dürüst idiyseniz, ölümü kendi canınızdan savın!" de.
169-171- Allah yolunda öldürülmüş olanları sakın ölüler sanma! Aksine, [onlar] RAB'leri katında, Allah'ın kendi ikramından kendilerine verdiğine sevinir bir halde rızıklandırılan dirilerdir. Kendilerine arkalarından hiç katılmamış olanları, Allah'tan bir nimeti ve bir ikramı müjdelemek isterken kendilerine herhangi bir korku olmadığını, üzülmez bir halde olduklarını ve inançlıların ödüllerini Allah'ın yok etmeyeceğini müjdelemek isterler.
172- [İnançlılar] ki kendilerine (o) yara isabet ettikten sonra Allah'a ve Elçiye olumlu cevap vermeyi dilediler. Onlardan¹, güzellik [iyilik] etmiş ve sakınmış kimseler için, çok büyük bir ödül vardır.
¹: buradaki “-dan” yani [min=من] harfi cerr'i, onlardan bir kısmını anlatmak maksadıyla değil, öncekini beyan etmek/açıklamak maksadıyla gelmiştir. (Zamahşeri:keşşaf)
173- [Güzellik eden ve sakınanlar] ki, insanlar kendilerine "Gerçekten, insanlar size karşı (ordu) topladılar. O halde çekinin!" dediler. [bu sözleri] onları inanç bakımından artırdı ve "Allah bize yeter! ne güzel vekildir!" dediler.
174- Allah'tan bir nimet ve bir ikram ile kendilerine hiç bir kötülük dokunamadan döndüler. Allah, çok büyük bir ikram sahibi iken, Allah'ın Rızasına uydular.
175- İşte o, sadece kendi velilerini korkutan şeytandır¹. Eğer, inançlı idiyseniz onlardan korkmayın, benden korkun.
¹:İnançlıları korkutmak için "... Size karşı (ordu) topladılar. O halde çekinin!" diyen kimseyi anlatmaktadır. Şeytan bir sıfat olduğu için, kötülüğü yapan kişiye de "şeytan" denir. Kur'an'da çoğu ayette şeytanın tek olmadığı ve bir sıfat olduğu "şeytanlar (شياطين)" ifadesi ile belirtilir.
176- Küfr [gerçeği örtme] konusunda yarışanlar seni üzmesin¹. Kesinlikle onlar, hiçbir şekilde Allah'a asla zarar vermeyecekler. Allah, onlara ahirette [son'da] hiçbir hak vermemeyi istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır.
¹: bir başka kıraat'te if'al babından (يُحزِنك) şeklindedir. Bu okuma tercih edildi. (kurtubi, nesefi, kadı beydavi ilgili ayet)
177- Gerçekten, inanca karşılık küfrü [gerçeği örtüp göz ardı etmeyi] satın almış olanlar, hiçbir şekilde Allah'a asla zarar vermeyecekler ve onlar için can yakan bir azap vardır.
178- Gerçeği örtmüş olanlar, sakın kendilerine süre vermemizin kendi benlikleri (nefisleri) için bir hayır olduğunu sanmasınlar!¹ Onlara alçaltıcı bir azap varken, ancak kasıtlı suç[larını] artırsınlar diye onlara süre veriyoruz.²
¹: "le tahsebenne=لا تحسبن" yani "sakın sanma!" şeklinde de okunmuştur. (kurtubi)
²: Bazıları, buradaki "lam=ل" harfinin "lam-ul akıbet" yani "sonuç bildiren lam harfi" anlamında olduğunu iddia etmiştir. (Beydavi) buna göre "Onlara sadece süre veriyoruz, sonucunda onlar da kasıtlı suç[larını] artırıyorlar" anlamındadır.
179 - Allah, üzerinde bulunduğunuz bu halde, temiz olanlarından, pis olanı ayırt edene kadar inançlıları bırakacak değildir. Allah, sizi gayb'a[görünmeyene] muttali kılacak [haberdar edecek] değildir. Fakat, Allah elçilerinden kimi tercih ediyorsa onu seçiyor. O halde, Allah'a ve Elçilerin'e inanın. Eğer, inanır ve sakınırsanız, artık sizin için çok büyük bir ödül vardır.
180- Cimrilik yapanlar, Allah'ın ikramından verdiği [şeylerin] kendileri için bir hayır olduğunu sanmasınlar¹! Aksine! o, onlar için bir kötülüktür (şerdir). Kıyamet günü, Göklerin ve yerin (Evrenin) mirası Allah'a ait iken, onların kendisi ile cimrilik yaptıkları ne ise, o boyunlarına dolandırılacak. Allah, onların eylemlerinden² devamlı haberdardır.
¹: burada (يحسبن) [ "sanmasınlar" ifadesi] (تحسبن) ["siz sanmayın"] olarak da okunmuştur. (kadı beydavi, kurtubi, zamahşeri:keşşaf)
²: buradaki (تعملون) kelimesi (يعملون) şeklinde de okunmuştur (keşşaf sahibi, ilgili ayet) daha uygun olduğu için bu tercih edildi.
181-182- Allah "biz zenginler iken, Allah çok fakirdir" demiş olanların sözlerini elbetteki duymuştu. Onların sözlerini, haksız yere Nebi'leri öldürmelerini yazacağız, "Yangının azabını tadın!" diyeceğiz. "İşte bu, ellerinizin önden hazırladığı [şeyler] sebebiyledir. Allah, kullara asla ve asla zulüm edici değildir."
183- "Allah, bize anlaşma verdi: Hiçbiir Elçiye, bize ateşin yiyeceği bir kurban getirene kadar inanmıyoruz." demiş olanlar[a gelince], "Elçiler, benden önce açık kanıtlarla ve demiş olduğunuz şeyle (ateşin yiyeceği bir kurban ile) size gelmişti. Eğer doğru kimselerseniz, neden onları öldürdünüz?¹" de.
¹: İltifat sanatı uygulanarak, üçüncü şahıs yerine ikinci şahıs olarak soru soruldu. İltifat sanatı, arapçada olduğu gibi Türkçemizde de mevcuttur. Mesela Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale şehitleri için yazdığı bir şiir şöyledir:
"Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için bu toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdat inerek öpse o pâk alnı değer.”
Şehitleri ilk başta üçüncü şahıs olarak anlatıp, üçüncü satırda ikinci şahıs olarak anlatarak iltifat sanatını kullanmıştır.
184- Artık seni yalanladılar ise, [bil ki] senden önce açık kanıtlar, zubur¹ ve aydınlatıcı kitap ile gelen Elçiler de yalanlanmıştı.
¹:hikmetli her kitaba bu adın verildiği söylenir. (ez zad'ul mesir, ilgili ayet) bazıları, anlaşılması zor olan her ilahi kitabın adının bu olduğunu söyler. (müfredat : زبر)
185- her canlı ölümü tadıcıdır¹ ve kıyametin gününde, ancak ödülleriniz size tamamen veriliyor. Artık, ateşten kurtarılan² ve cennete girdirilen kimse kurtulmuştur. Dünya [ilk] hayatı, çokça aldatan bir geçimden başkası değildir.
¹: günümüzde bazıları, ölümsüzlüğün sırrının bulunacağını ve bazı canlıların ölümsüz olmasının mümkün olduğunu savunarak bu ayeti geçersiz yapmaya çalışmaktadır. Ancak bilimsel olarak ölümsüzlük mümkün değildir. Çünkü evrenin sonunun geleceğini ispatlayan pek çok bilimsel teori ve hipotez vardır. Biyolojik olarak canlıların ömrü sadece uzayabilir; ancak büyük çöküş veya büyük yırtılma gibi teorilere göre evren son bulunca, biyolojik olarak hayatta kalmak, bu evrende hiçbir işe yaramayacaktır.
²:Meryem 68-75 ayetlerine bakınız.
186- Doğrusu, mallarınız ve canlarınız konusunda, sınanıyorsunuz. Sizden önce, kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve ortak koşanlardan mutlaka ama mutlaka çok eziyet duyacaksınız. Sabreder ve sakınırsanız, [bilin ki] işte bu, kesinlikle kararlı[lık gerektiren] işlerdendir.
187- Bir vakit Allah, kendilerine kitap verilmiş olanların "onu [o kitabı] insanlara mutlaka ama mutlaka açıklayın ve sakın onu gizlemeyin." [diye] pekiştirilmiş anlaşmalarını almıştı. Ardından onu¹ sırtlarının ardına değersizce attılar ve onun karşılığında az bir bedel satın aldılar. Satın aldıkları [şey] ne kötüdür!
¹: "onu" (ه) zamiri "kitaba" işaret olursa "kitabı hiçe sayıp az bir bedele sattılar" mânâsına gelir. Aynı şekilde bu zamir, "pekiştirilmiş anlaşmalarına" da işaret olarak "Anlaşmayı hiçe sayıp az bir bedele sattılar" anlamına da gelebilir.
188- Sakın [meydana] getirdiklerinden dolayı sevinen ve hiç yapmadıklarından dolayı övünmeyi sevenlerin azaptan kurtaracak yerde olduklarını sanma!¹ kesinlikle sanma! Onlar için acı bir azap vardır.
¹: "le tahsebUnnehum=لا تحسبُنهم" yani "Siz sanmayın!" olarak da okunmuştur. (zamahşeri:keşşaf)
189- Göklerin ve yerin [tüm evrenin] krallığı sadece Allah'a aittir ve Allah her şeye imkanı olandır.
190- kesinlikle göklerin ve yerin [tüm evrenin] yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri yerine geçişinde, sağlıklı akıl sahipleri için mutlaka ayetler [kanıtlar] vardır.
191-194- [Sağlıklı akıl sahibi olanlar] ki, ayakta, otururken ve yanları üzerinde [yatar] iken, Allah'ı hatırlayıp anar ve göklerin ve yerin [tüm evrenin] yaratılışı konusunda düşünürler. "RAB'bimiz, bunu [evreni] yalan [gereksiz] olarak yaratmadın, seni tenzih ederiz artık bizi (o) ateşin azabından koru. RAB'bimiz, kesinlikle sen kimi ateşe girdirirsen, onu rezil etmişsindir. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur. RAB'bimiz, kesinlikle biz "RAB'binize inanın!" diye inanca çağıran bir davetçi (kur'an'ı)¹ işittik, ardından inandık. RAB'bimiz, artık cezayı gerektiren işlerimizi bize bağışla, bizden kötülükleri tamamen örtüp yok et ve bizi iyilerle beraber vefat ettir. RAB'bimiz, bir de Elçilerinin üzerinden bize söz verdiğini bize ver, kıyamet gününde bizi rezil etme. Gerçekten sen, verilen söze aykırı hareket etmezsin." [dediler]²
¹: Cin suresinin 1-14 ayetleri, buradaki kasıt edilenin kur'an olduğunu gösteriyor.
²: "ka'lu=قالو" yani "dediler" sözü hazf edilmiştir.
195- Ardından, RAB'leri onlara olumlu cevap vermeyi diledi: "Kesinlikle ben, sizden erkek veya dişi, çalışanların eylemlerini boşa çıkarmam. Siz, birbirinizdensiniz." Artık, onlar göç etti, yurtlarından çıkarıldı, benim yolumda eziyete uğradılar, savaştılar ve öldürüldüler. Allah'ın katından bir sevap [eylemin getirisi] olarak onlardan kötülüğü mutlaka ama mutlaka tamamen örtüp yok edeceğim ve alt taraflarından ırmaklar akan cennetlere onları mutlaka ama mutlaka girdireceğim. Allah, [eylemin getirisinin] en güzeli kendisinin katındadır.
196-197- Gerçeği örtmüş olanların, beldelerde dönüp dolaşması¹ seni aldatmasın. [Bu] pek az bir geçimdir. Sonra, onların barınağı cehennemdir. Ne Kötü bir hazırlanmış yerdir!
¹: "En tekallube =أن تقلب" takdirindedir.
198- Fakat, RAB'lerine (karşı gelmekten) sakınmış olanlar[a gelince] kendilerine, Allah'tan bir konaklama olarak alt taraflarından ırmaklar akan, içinde kalıcı oldukları cennetler vardır. Allah'ın katında bulunan ise, iyiler için daha iyidir (hayırlıdır).
199- Gerçek şu ki: kitap halkından, Allah'ın ayetlerini az bir bedele satmayan, Allah'a saygılı olarak, Allah'a, size indirilmiş olana ve kendilerine indirilmiş olana inanan kimseler mutlaka vardır. İşte onlara, RAB'lerinin katında ödülleri vardır. Kesinlikle Allah, hesabı seri olandır.
200- Ey inananlar! Sabır edin, sabırda yarışın, nöbetleşin ve Allah'a (karşı gelmekten) sakının. Beklenir ki, başarılı olursunuz.
Düşünce kısıtlaması oluştu veya yazılı cevap sığmadı.
Şurada:
https://jpst.it/32y1U
Euzu B illahi min eşŞeytan irRaciim
B ism illah irRahman irRahiim
https://www.aklinyolu.info/post/3-alimran-suresi-hubeyb-öndeş-meali
93- Tevratın kısım kısım indirilişinden önce, İsrail'in kendi benliğine haram ettikleri hariç, bütün yiyecekler İsrail oğullarına helaldi. "Eğer dürüst kişiler idiyseniz Tevratı getirin ve onu okuyup uygulayın!" de.
---
sorun:
"Tevratın kısım kısım indirilişinden önce, İsrail'in kendi benliğine haram ettikleri hariç, bütün yiyecekler İsrail oğullarına helaldi"
cümlesi belirsizlikler içeriyor, İsrail yani Yakub aleyhisselam, kendine haram kılma yetkisini nereden alıyor? Meselâ Ahmed Mehammed nebi aleyhisselam kendine bal yemeyi yasaklaması çok açık ki: sağlıksız bir davranış ve böyle bir yetkisi zaten olamaz!
Allah'ın helal kıldığını, nefsine haram kılamazsın diye ayet var, değil mi?
Diğer bir belirsizlik bu cümlenin söyleni kimdir? cünkü cümle tarihsel gerçeklikten uzak! Cümleyi ancak yalan atanlar kurabilir,…