1- Elif, lam, ra. RAB'lerinin izniyle insanları karanlıklardan (yalanlardan) aydınlığa (gerçeğe), devamlı üstün olanın, övgüye layık olanın tek doğru yoluna çıkarman için, sana indirdiğimiz bir kitaptır.
¹: müpteda olan (هذا) hazf edilmiştir [atılmıştır]. (müşkil irabu-l kur'an)
2- Göklerde ve yerde [tüm evrende] bulunanlar, kendisinin olan Allah'ın [tek doğru yoluna çıkarman için]¹… şiddetli bir azaptan [dolayı] vay kafirlerin [gerçeği örtenlerin] haline!
¹: ayetin başındaki (اللهِ) isminin kesre ile okunması, önceki ayetteki (صراط العزيز الحميد) ifadesinin devamı bir sıfattır veya bedeldir. "Allahu =اللهُ" şeklinde de okunmuştur (kadı beydavi, kurtubi) Buna göre yeni bir cümle gibi "Allah, o ki..." şeklinde meal edilir.
3- [Kâfirler] ki dünya [ilk] hayatını, ahiret [son] hayatına karşı isteyip seçiyorlar, Allah'ın yolundan engelliyorlar ve onda [Allah'ın yolunda] bir eğrilik (hata) arıyorlar. İşte bunlar, çok uzak bir kayboluşun içindedir.
4- Bir elçi[türün]den ne gönderdiysek ancak kendi milletinin diliyle gönderdik ki onlara iyice açıklasın. Artık, Allah tercih eden kimseye yolu kaybettirir; tercih eden kimseye² yol gösteriyor. O, azizdir, hakimdir.
¹: "Elçi" manasında olan "el resul=الرسول" kelimesi, "gönderilen" manasındadır. Elçinin vahiy almış bir kişi olma zorunluluğu yoktur. Mesela Yusuf suresinin 50. Ayetinde Kralın, Yusuf'a gönderdiği kişi için "resul =الرسول" denilmiştir. Gerek sözlükte kullanımı olsun (müfredat : رسل) gerekse kur'an'da kullanımı olsun, elçinin vahiy alan elçi olma zorunluluğu yoktur. Dolayısıyla bugün dünyanın her yerine kur'an'ı kendi dillerinde ulaştıran insanlar da "Elçi" konumundadır. Bugün kur'an bize kendi lisanımızda ulaştığına göre bize de "kendi dilimizde Elçi" gelmiştir.
²: "men yeşeu=من يشاء" ifadesi mebni olduğu için faili "Allah" da olabilir, "kimse" de olabilir. İfadede geçen "tercih eder" [يشاء] fiilinin faili "kimse" [من] ifadesidir. Yani Allah "tercih ettiğine" değil "tercih edene" yolu kaybettirir. Devamındaki ifadeler de Allah'ın yol göstermesinin insanın eylemine bağlı olduğunu belirttiği için bu çeviri daha uygundur. Şayet faili "Allah" kabul edersek "Allah kimi tercih eder?" sorusunu sorarak yine aynı sonuca ulaşabiliriz. (bkz: saf 5. Ayet)
5- Elbetteki Musa'yı "Milletini karanlıklardan (yalanlardan) aydınlığa (gerçeğe) çıkar ve Allah'ın günlerini hatırlat!" diye ayetlerimiz [kanıtlarımız] ile göndermiştik. Gerçekten bunda, çokça sabır eden, çokça şükreden herkes için mutlaka ayetler [kanıtlar] vardır.
6-7- O vakit Musa, milletine "Allah'ın nimetini hatırlayıp anın. Hani Firavun'un halkı sizi azabın kötüsüne sürüyor, oğullarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı hayatta bırakıyor iken [onlardan] sizi kurtarmıştı. Bunda, sizin için RAB'binizden büyük bir sınama vardı. HanirRAB'biniz size [şunu] ilan etmişti: eğer şükrederseniz, mutlaka (nimeti) artırırım; [nimeti] örtüp görmezden gelirseniz [bilin ki] gerçekten azabım şiddetlidir." demişti.
8- Musa "Eğer, siz ve yerde [dünyada] bulunanların tamamı, [nimeti] örtüp görmezden gelirseniz [bilin ki] gerçekten Allah, bir zengindir(size ihtiyacı yoktur), bir övgüye layık olandır." demişti.
9- Size, sizden öncekilerin Nuh, Ad, Semud milletlerinin ve onlardan sonrakilerin haberi hiç gelmedi mi? Onları ancak Allah biliyor. Elçileri kendilerine açık kanıtlarla geldi de ellerini ağızlarına döndürüp "gerçekten biz, sizinle gönderileni örtüp göz ardı ettik. Gerçekten biz, bizi kendisine davet ettiğiniz şüpheliden yana bir şek [kararsızlık, şüphe] içindeyiz" dediler.
10- Elçileri "Allah hakkında, göklerin ve yerin [tüm evrenin] başlatıcısı/ayıranı¹ hakkında mı bir şek [kararsızlık, şüphe] var? Halbuki, sizin cezayı gerektiren işlerinizden[bir kısmını] size bağışlamak ve sizi isimlendirilmiş bir süre sonuna kadar ertelemek için sizi çağırıyor." dediler. [Milletleri] "Siz, atalarımızın kulluk etmekte olduklarından bizi engellemek isteyen bizim mislimiz bir beşerden başkası değilsiniz. Bize apaçık bir yetki-delil getirin!" dediler.
¹: Enam 14. ayetin dipnotuna bakınız.
11-12- Elçileri, onlara "Biz, sizin misliniz birer beşerden başkası değiliz; fakat Allah kullarından tercih ettiği kimseye büyük iyilikte bulunuyor. Allah'ın izni olmadan size herhangi bir yetki-delil getirmemiz, bizim için [mümkün] olmaz. İnançlılar, sadece Allah'a güvenip dayansın (tevekkül etsin). Bize ne var ki, bize yollarımızı göstermiş iken Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize ettiğiniz eziyete mutlaka ama mutlaka sabır edeceğiz! Güvenip dayananlar (tevekkül edenler) sadece Allah'a güvenip dayansın (tevekkül etsin)" dediler.
13-14- Gerçeği örtmüş olanlar, elçilerin'e "Sizi, yerimizden [bölgemizden] mutlaka ama mutlaka çıkaracağız veya bizim dini görüşümüze mutlaka geri döneceksiniz!" dediler. Derken, RAB'leri onlara [elçilere şunu] vahiy etti: Zalimleri mutlaka ama mutlaka helak edeceğiz! O yeri [bölgeyi] onların ardından mutlaka size yurt yapacağız. İşte bu, konumumdan korkan ve tehdidimden korkan kimse içindir.
15-16-17- [Elçiler] fetih [hüküm, zafer] istediler ve her bir inatçı zorba başarısız oldu. Bunun ardından cehennem vardır. Kendilerine irinli bir sudan içirilir. Onu [suyu] yutkunur, boğazından neredeyse geçiremez, ölüm ona her yerden gelir, halbuki o ölecek değildir. Bunun ardından çok katı bir azap vardır.
18- RAB'lerinin göz ardı etmiş olanların örneği [şudur] : onların eylemleri fırtınalı bir günde rüzgarın savurup götürdüğü kül gibidir. Elde ettiklerinden hiçbir şeyin üzerine kadir [sahip] olamazlar. İşte bu çok uzak kayboluşun ta kendisidir.
19-20- Allah'ın, gökleri ve yeri [tüm evreni] Hak ile yarattığını hiç görmedin[bilmedin]¹ mi? Eğer tercih ederse, sizi giderir ve yeni bir yaratılış getirir. Halbuki bu, Allah'a karşı hiç de aziz [ağır/zor] değildir.
¹: "görmek, bilmek, korkmak" fiilleri, bazen birbiri yerine de kullanılabilir. (müfredat: خوف, رأي, zad'ul mesir)
21- Allah için topluca ortaya çıktılar. Derken zayıf olanlar, büyüklük taslamış olanlara "Gerçekten biz, siz bağlıydık. Artık siz, Allah'ın azabından herhangi bir şeye (karşı) bize yeterli misiniz?" dediler. [büyüklük taslamış kimseler] "Allah bize yol gösterseydi, mutlaka size yol gösterirdik. Sızlansak da sabır etsek de bize eşittir. Bizim için, hiçbir kaçış yoktur." dediler.
22- İş tamamlandığında şeytan "Gerçekten Allah, hak vaad olarak size söz verdi. Ben de size söz verdim de size aykırı davrandım [sözümden döndüm]. Benim için, üzerinizde ancak sizi davet etme yetkisi vardı. Hemen bana olumlu cevap verdiniz. Artık beni kınamayın, kendi nefsinizi kınayın. Ben, size yardıma yetişecek değilim; siz de bana yardıma yetişecek değilsiniz. Gerçekten ben, önceden beni ortak yapmanızı reddetmiştim. Gerçekten zalimler için (evet!) onlar için can yakıcı bir azap vardır." dedi.
23- İnanmış ve düzgün-iyi eylemlerde bulunmuş kimseler, alt tarafından ırmaklar akan, RAB'lerinin izniyle, içinde kalıcı oldukları cennete girdirildi. Onun içinde onların selamlaşması sadece bir esenliktir.
24-25- Bir misali yani aslı [kökü] sabit olan, üstü [dalları] gökte olan, RAB'binin izniyle kendi yiyeceğini her zaman veren temiz bir ağaç gibi olan temiz bir kelimeyi RAB'binin nasıl örneklendirdiğini hiç görmedin mi? Allah, insanlar için misaller örneklendiriyor. Onların düşünüp öğüt almaları beklenir.
26- Kirli bir kelimenin misali, yerin üstünden sökülmüş, kendisinin hiçbir oturağı olmayan çirkin bir ağaç gibidir.
27- Allah, İnanmış olanları dünya [ilk] hayatında ve ahirette [son hayatta] sabit sözle sabitliyor. Allah, zalimlere yolu kaybettirir. Allah, tercih ettiğini yapıyor.
28- Allah'ın nimetini nankörlüğe değiştirmiş ve halkını kaosun yurduna kondurmuş olanları hiç görmedin mi?
29- Cehennemi (evet!) onu[n azabını] çekecekler, (o) ne kötü duraktır!
30- Allah'a, onun yolunu kaybettirmek¹ için denkler(Tanrılar) saydılar. "Geçinmeye devam edin (bakalım!) Gerçekten dönüş yeriniz ateştir." de.
¹: "yolunu kaybetmek [yoldan çıkmak]" manasında "yedille=يَضِل" şeklinde de okunmuştur (kadı beydavi, kurtubi)
31- İnanmış kullarıma söyle¹ de kendisinde hiçbir satışın ve yakın dostluğun olmadığı bir gün gelmeden önce, yönelişi (namazı) ayakta tutsunlar (gereğince kılsınlar)², kendilerini rızıklandırdığımızdan gizlice ve açıkça infak etsinler.
¹: bu ayet (قل) emrinin "şöyle de" manasıyla sınırlı olmayıp, yerine göre "bildir," manasında olduğunun ispatıdır.
²: şartın cevabı olduğu için (يقميمو) şeklindedir.
32- Allah; gökleri ve yeri [tüm evreni] yaratandır; gökten bir su indirip de onunla [o suyla] sizin için bir rızık olarak ürünlerden çıkarandır; Gemiyi, kendisinin emriyle denizde akıp gitsin diye, sizin için hizmete sunan ve nehirleri sizin için hizmete sunandır.
33- İki devamlı hareket edenler¹ olarak güneşi ve ay'ı, sizin için hizmete sundu. Geceyi ve gündüzü, sizin için hizmete sundu.
¹: Araplar, öğle vakti güneşin gökte bir müddet sabit kaldığını düşünürlerdi. (müfredat : زول) kur'an bu Ayette, güneş ve Ay'ın devamlı olarak hareket ettiğini söyleyerek, bu yanlış inanca karşı çıkmakta.
34- Kendisinden [Allah'tan] her istediğinizden [bazısını]¹ size verdi. Allah'ın nimetini saysanız, onu hesap edemezsiniz. Gerçekten insan, çok zalimdir, çok nankördür.
¹: buradaki (من) teb'iz, yani "kısımlama" manasındadır. İnsanların her istediği değil; İnsanların gerek fıtratı gereğince istediği (yeme, içme, yaşama gibi) gerekse arzu olarak istediği (zenginlik, üstünlük gibi) şeylerin tamamı değil, bir kısmı dünyada verilmiştir. Eğer tamamı verilmiş olsaydı, ahiretin bir anlamı olmazdı.
35- Hani İbrahim "RAB'bim! Bu beldeyi güvenli yap. Beni ve oğullarımı putlara [seni anmaktan alıkoyan şeylere¹] kulluk etmekten uzak tut." demişti.
¹: "putlar" manasında olan (اصنام) kelimesi Allah'a kulluk etmekten alıkoyan her şeye kullanılır. . (müfredat :صنم)
36- "RAB'bim! Gerçekten onlar [putlar], insanlardan pek çoğuna yolu kaybettirdi. Artık kim bana uyarsa kesinlikle o benden'dir; kim bana isyan ederse gerçekten sen çok bağışlayansın, bir rahimsin."
37- "RAB'bimiz! Gerçekten ben, soyumdan [bazısını] ekinsiz bir vadiye, senin kutsanmış evinin yanına yurt ettim[yerleştirdim]. RAB'bimiz! Onlar yönelişi (namazı) ayakta tutsunlar(gereğince uygulasınlar)¹. Artık, insanlardan onları arzulayan bir takım gönüller yap ve onları ürünlerden rızıklandır. Şükretmeleri beklenir."
¹: buradaki (ل) harfi "lam-ul key" olursa, "namazı devamlı olarak gereğince kılsınlar diye yerleştirdim" veyahut da "...diye putlardan uzak tut" mânâsında olur. (zad'ul mesir)
Eğer, "emri gaib lamı" olursa (kurtubi) çeviride yazıldığı manadadır.
38- "RAB'bimiz! Kesinlikle sen sakladığımızı ve açığa vurduğumuzu biliyorsun. Allah'a¹ karşı hiçbir şey saklı kalmaz, ne yerde [dünyada] ne de gökte..."
¹: burada "iltifat sanatı" uygulanmıştır. Allah'ı 2. Şahıs olarak muhatap şeklinde anlatırken, buradan itibaren 3. şahıs yaparak bu sanat uygulanmıştır.
39- "Övgü, ihtiyarlık üzerine bana İsmail'i ve İshak'ı hediye eden Allah'ındır. Gerçekten RAB'bim mutlaka duayı işitendir."
40- "RAB'bim! Beni yönelişin ayakta tutanı yap. Soyumdan [bazılarını] da [öyle yap]. RAB'bimiz! ve duamı kabul et."
41- "RAB'bimiz! Hesabın ayağa kalkacağı [gerçekleşeceği] günde beni, iki çocuğumu¹ ve inançlıları bağışla."
¹: "va'lideyye=والدي" yani "anne-babamı" şeklinde okunmuştur. Bir başka kıraat'te "veledeyye=ولدي" yani "iki çocuğumu [İsmail'i ve İshak'ı]" şeklinde de okunmuştur. (zad'ul mesir, kurtubi)
Tevbe 114. Ayette İbrahim'in babasının "Allah düşmanı" olduğu ve İbrahim'in bundan sonra ondan uzak durduğu yazmaktadır. Buna göre, "iki çocuğumu" manasında olan okuma daha doğru olduğu için bu tercih edildi.
Diğer okumayı tercih edenler, tevbe 114. Ayette bahsedilen bu duruma şöyle cevaplar vermiştir:
- bu duayı, babasının düşman olduğu kendisine apaçık belli olmadan önce etmişti.
- bu duayı, "Onlara islamı nasip et" manasında söylemiştir. (kurtubi, kadı beydavi, zad'ul mesir)
42- Sakın Allah'ı, zalimlerin eylemlerinden bihaber sanma. Onları sadece, kendisinde bakışların donup kalacağı bir güne erteliyor.
43- Hipnoz olarak¹ koşar bir haldedirler, başları kalkmış bir haldedirler. tarafları(bakışları) kendilerine geri dönmez ve gönülleri bir boşluktur.
¹: bu anlamlar, sözlükte verilen anlamlara kıyasla verilmiştir. (bkz: müfredat : هطع, zad'ul mesir, kurtubi)
44- İnsanları [şu] gün [ile] uyar: [o gün] azap gelir, ardından zulümetmiş olanlar "RAB'bimiz! Çok yakın bir süre sonuna kadar bizi ertele ki davetine icabet edelim ve elçiler'e uyalım." derler. Sizin için, hiçbir sorun olmadığına [dair] önceden ant içmemiş miydiniz?
45- Kendi benliklerine zulüm etmiş olanların yurt yaptıkları yerlerini yurt edinmiştiniz. Onlara [o zulüm etmiş olanlara] nasıl yaptığımız sizin için belli olmuştu ve sizin için misaller örneklendirmiştik.
46- Halbuki kendileri tuzaklarını planlanmışlardı. Allah'ın katında da onların tuzakları var. Onların tuzakları, kendisinden dağları oynatacak değildir¹.
¹: buradaki (إن) olumsuzluk anlamında olup "değildir" manasındadır.
Bunun "Eğer" manasında olması da mümkündür. Buna göre "dağları oynatacak (kadar tehlikeli) olsa bile" manasındadır.
Buradaki (إن) "kesinlikle" manasında bir tekid edatı da olabilir. Devamında geçen (لِ) harfi (لَ) şeklinde tekid amaçlı da okunmuştur, buna göre "Gerçekten, onların tuzakları, kendisinden dağları oynatacak (kadar tehlikeli idi)" manasında olur. (kadı beydavi)
47- Sakın Allah'ın, elçilerin'e verdiği sözüne aykırı hareket edeceğini sanma! Gerçekten Allah devamlı üstündür, bir intikam sahibidir.
48- [Azabın geldiği¹] gün, yer [dünya] harici bir yer [dünya] ile değiştirilir². Gökler [de değiştirilir]. Onlar tek egemen Allah için ortada apaçık görünür oldular.
¹: 44. Ayetteki geçen "azap gelir,...." ifadesinden bedeldir. (kurtubi)
²: kıyamet saatinde, yerin ve göğün, yani evrenin tamamen değişeceği bildirilmiştir.
"açılır kapanır evren modeline" göre, evren genişlemesini tamamlayacak ve tekrar büzülerek başlangıç durumuna dönecektir. Bu durumda yeniden büyük patlama ile yeniden evren oluşacaktır. (kaynak:Michou kaku parallel worlds, oscillating universe) Fikrimce, ayetin kasıt ettiği "değiştirme" olayı bu olmalıdır.
49- O gün, suçluları zincirler içinde bir araya gelenler olarak görürsün.
50- Onların kıyafetleri katrandandır ve ateş yüzlerini bürür.
51- Allah, her bir canlıya elde ettiğinin karşılığını vermesi için [apaçık ortada görünür oldular]¹. Gerçekten Allah, hesabı çok hızlı olandır.
¹: buradaki (ل) harfi, 48. Ayetteki (برزو) yani "apaçık ortada görünür oldular" fiiline bağlıdır.
52- Bu [kur'an] insanlar için bir duyurudur. Onunla uyarılmaları için, onun sadece bir tek Tanrı olduğunu bilmeleri için ve sağlıklı akıl sahiplerinin öğüt alması için [indirilmiştir].¹
¹: "ve liyunzeru=ولينذرو" fiilinin başındaki (و) harfi sebebiyle gizli bir fiile bağlıdır. Bu fiil de "unzile=أنزل" olabilir.
コメント